bildiğiniz ya da bilmediğiniz üzere mutfak benim zayıf noktamdır. sarı beze kutsiyet yükleyip evime geleni masaya oturtup yemeden yollamayan bi ırktanım ben. bi de aşığım ama neyse, konu dışı çok...
fayans diyorsunuz, mutfaktaki (ki aslındaki banyodaki kardeşleri de dahil ama daraltalım kümeyi) fayanslar da hayatın bir yansımasıdır şahsi zannımca; nasıl mı? yeni fayanslar, yerde ve belki de tezgahın düzeyinde... güzelce yerleştirilir, tezgah seviyesindekilere atraktif değişik karo denemeleri de yapılır bazı bazı, tertemiz, pırıl pırıl bir geleceğin habercisidirler. insan parasız mutlu olabilir, yalnızken de aldırmazcasına neşelenebilir ama açken asla hayat normal olmaz. bu yüzdendir ki mutfak hayatın quarklarından biridir. bu tertemiz yepisyeni fayanslarla da yeni bir geleceğe açılımlarda bulunulur.
tabi ki gelecek karanlığını taşır yanında. o fayanslara yemekler dökülür, kavanozlar kırılır, kızartma yağları damlar, biralar patlar. silip geçersin, parıldar yeniden. en baştaki halinde değildir ama gene de parlak, tatmin edici temizliktedir. peki ya dolgular?
fayanslarımızın arasındaki dolgular hayatın en temel yansımasıdır belki de... her türlü dert tasa serpiliverir üstlerine, temizlenir fayanslar ama o pislik, o siyahlık gitgide birikir fayansların arasındaki kiminin şap, kiminin şerbet dediği o dolgularda. temizleyemezsin de, ovalarsın, durularsın, rengi açılır biraz ama gene de o kirlenmişliği taşır üzerinde. ve fayansların tekrar parıldayabilmesinin yanında, geçmişin her izini taşıyan dolgular vardır karşımızda. ve asla en baştaki pırıltıyı taşıyamazlar bir daha...
fayansları dolgulardan bağımsız düşünmeyin, fayanslar kişiliğinizse dolgular da ruhunuzdur, biri yenilenir biri ise yaşlanır durur.

fırk, evet. öyle öyle... ühü... döktüğünüz reçellerin bedelini öderken pişman olmayınız. hayır, olmayınız....

dortop olup mutfağın köşesine kıvrılan, en depresif anlarında mıtfağın köşesine sığınan benim için mutfak fayansının önemi tartışılmazdır- diyebilirdim ki- yok; bizim evde, mutfakta, fayans yok bildiğin, takkudu tukkudu öten, gece atıştırmaya kalktığında her seferinde pat diye yakalanmana sebebiyet veren plastik parkelerden var.

halbuki ayvalık'taki ev ve bordo fayansları, o kalabalık evin illa yere dökülmüş yapşak yapşak reçeli, terliksiz girme evladımları, üşütürsünler. inatla girişiler; çocukluğun başkaldırısı canım, bildiğin.

sonra arkadaşın evinde mutfakta sabahlamalar, tam da halüsinasyon görmeye başlamışken yere yüzükoyun uzanmalar, masanın altında kediyle geçirirlen saatler, sonra o uykusuzluğun ertesi sabahı çıplak ayaklarla fütursuzca dalıp şap diye kendini hissetmeler, çay ister tam da o anda bünye.

ev partilerinde de illa ki mutfakta ayrı bi kitle oluşur ya mutfakta-sonra meymenetsiz içkinin teki dökülür yere-sabaha kadar üstünden geçerken cooort diye yapışır çorap defalarca.

çocuğun bakış açısı benimki mutfağa- ananemin mutfağı- ananem yemek yok der ama daha fazla yemek olsa koyacak yeri kalmamıştır fırında iki börek vardır, ocağın dört gözü doludur, elektrikli fırının kapısı ben bildim bileli yamuktur, içinde pişenlerin yanı sıra sütünde de ısısından yararlanmaya çalışan bikaç çeşitceğiz vardır. nane yardım lazım mıı? püreyi karıştırim. pire karıştırmayı sevmez nanem benim, işine gelir. kuzen gelir-kuzen gurbette-illa bulur buzdolabındaki tatlıyı, göz açıp kapanana kadar parmak dalmıştır bile. bıcır bıcır çene çalar- dünyanın en sıcak en tatlı dedikodusudur o anane kucağı bi bakarsın evin bütün kadınları, arada bir oğlan çocukları, belki de burunlarını takip eden beyleri dalıverir. fayansların üstünde kayıp durur mutfak halıları birileri gelip geçtikçe, gözüm takılır, dakka başı düzeltirim.

brandon beycim yarına sınavım var bana kayfe yapsana? bu kadar lafın üstüne hep beraberce oturup laflayabileceğimiz bi göz mutfacığmız oluvereydi dedim şimdi. ben masanın altında kedilerle birlikte ders çalışsam...

Bacak sızlatan alıştırmalar ve kemik sızlatan soğuklar ardından odama, yatağıma, battaniyeme, yatakucu lambama, efendim fotokopi metinlerine falan dönmek şahane bişey. Kış oldu hala ays tiğ içiyorum, biri bana demlik alsın. Demliklerin ev kadınlarıyla olan bilindik diyalogları çok manalı geliyo. Zaten mutfak denen o mekan çok anlam ve hissiyat dolu. Bir refleks haline gelen tezgah silmeler, öğrenci başına utanmadan yemek uydurmalar, pişirmeler, ev ahalisiylen mutfakta oturup konuşmalar uzun uzun -oysa odan var yani di mi- ama yok alan daraldıkça insanlar yakınlaşıyo, her iki anlamda da. Neyse efendim oda arkadaşlarımdan Lale'nin kahve pişirmek için çok güzel bir demliğimsi aleti var, bi de nefis kahveler alıyo ki sormayın. Bekleriz bile derim, hatta bigün böğüngonuşanlar zirvesi yapalım. Neyse ne diyorum mutfak. Sarı bez kompozisyon sınavında mutfağın bir özelliğine değinmiştik. Gelin şimdi fayanslara değinelim. Mutfak fayanslarının insan ruhu üzerindeki etkileri ve ev kadınlarının psikolojisi üzerine zırvalar bekliyorum herkesten. Özellikle de sevgili sosyologumuz Pınar hanımdan ve eylembilimcimiz Kadeşüt beyden. Bununla birlikte Tozlu, Pudra ve Pörl'ün ilk sınavları olucak sanırım. Kendilerine başarılar dilioruz efem.


 

Bugün Konuşanlar | Kollektif Beyin Boşaltma Saçmalama Saçmalatma Çarpma Çarpılma Çarpılama Alanı | 2007-2009 | Tüm Hakları Çamaşır Dolabının Çorap Çekmecesinde Saklıdır