barnağı kırılan pınar'cağzımıza geçmiş olsun diyor, kırık parmak kompilasyonunu da pınar'ın ve sevgili bugün konuşanlar ailesinin beğenisine sunuyorum efendim. hadi hepmiz pınar'ı sevelim, biz de barnaklarımızı kıralım.


işte kırık parmak kompilasyonu veya kırık parmağın fendi ikişarkıyı yendi.

Simdiki odev icerisinde reklamlardan elde ettiginiz engin sterotipik cumleleri ve de yaratici fikirlerinizi yeni urunumuz olacak "monogami" ustunde denemenizi istiyoruz.

Sloganlar disinda resim fikirleri, kisa hikayeler ya da cesitli media zibileri ile calisabilirsiniz.

Monogami size ne yapti?
Monogami nasil yardimci olur?
Iki monogami alana bir ne verilsin?

Kollar sivansin monogamik bugunkonusanlar icin eller havaya!
Gun gectikce sebeklesiyorum. . .

duymak istediklerinin kindar bir mekanizma ile kulaklarından daha derin noktalara zarar verdiğini idrak ettiğin günden beri duymak isteyecek olmana rağmen duymaman gerektiğine şartlanmışlıkların gören kaç kişi yarattığın o kumdan kaleyi duymak istediklerini duymanı sağlayan vaatlerde bulunmak suretiyle ezip geçerek seni kendine dair pişmanlıklarında ibreyi zorlar halde bıraktı?


*istediğin yerden başlayabilirsin.

da-lik

Ben seni bakkala uc kus al diye gondermedim. Bes kus, bir bocek, yarim kalip dana alacaktin. Nerelerde kaldin? Neden sokaktaki cocuklarla konustun?

Bu sesler hala insanin kafasinda donebilir mi? Nereye kadar?

Hayatinin yeniden oldugunun ya da olabileceginin farkina varan atlas silkelendi. Kok salmis komplekslerini ve de etrafindaki uzuntuleri onlara dokunarak yavasca yok etti. Edebilirdi. Tereddut soz konusu degil. Sabah kalktiginda yanindaki adamin agliyor, agliyor ve de yine hayatinda birilerini kaybediyor oldugunu gordu. Buyuk ve de sanli aktorler insanlar. Insan-lik ise dunyanin en eski meslegi.

Arsen Lupen'in rock darbesi yemis versiyonu bana dogru uzandi. Guluyordu. Sarildi, agladi.

Dilenci selam verdi, esselamunaleykum dilenci. Bu da beni korkuttu. Hemingway burada olsa kulaklarimdan ceker beni tavana asardi. Bu da beni korkuttu.

Birden kulaklarima sesler gelmedi, halisunasyon gormedim. Disari cikmaya kendimi zorlarken ne derecede insanlara bagimli oldugumu gordum. Insan-lik dedim, dunyanin en eski meslegi.

Insan-cillik ya da insan-sillik degil, insan-tisizlik hic degil ama insan-lik yani icine insanlarin koyulmaya calisildigi nosyon, onlar icin var olan ama onlarin icinde var olamayan nosyon.

Badi badi ordekler yuruyordu ve bir kac horoz havuzun kenarinda meydan muharebesi girisimindeydi, amerikan olmamasi icin ozellikle tasarlanmis evlerin icinde bir aren lupen cakmasi uyuyordu. Agladiktan sonra holden caulfield onu opecek ve de hic de kulaga hos gelmeyecek bir hikayeyi baslatacakti. Sectikten sonra gerisi kolaydi.

Aglayabilecekti, bu da beni guldurdu.

Peki soyle bir sorum var, neden badi badi yurur ordekler?
Cok soguk olunca nereye gider bu salak kuslar?
Burada kalirlar

Kiliflarinin ya da kaplarinin icine sigmayan insanlar icin ise ikincil duygular kalir, kuslarin yaratmadigi daha yuksek daha yuce. Birincil olanlar ise kilifindan cikmis insanlarin tabanca gibi oldurme potansiyelinden kaynaklanir. Besincil olanlar ise yesil renklidir ve de bu yazida onlara yer verilmemelidir.

I, Holden Cakmasi, Didi Axel De Lille

Insanlik kilifindan cikmis tehlikeli bir tabanca gibi hissettim.
Bilmeniz iyi olur diye dusundum.

Post-it.

kötü hissetmek XXXXXXXXXXXXXXXXXX
kötü hissetmek XXXXXXXXXXXXXXXXXXXX
kötü hissetmek XXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXX
okulun başlamasıyla gelen sasılık hissi XXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXX/
yurda dönmenin getirdiği evim evim güzel evim durumu -öylesine evsizim ki..- XXXXXXXXXXXXX
özlenen insanları görme arzusu XXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXX
bissürü çekim planı XXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXX
geceleri uyuyamamak XXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXX
gelip burda saçmalamayı bile becerememek XXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXX
isteyene 2 !f gökkuşağı partisi bileti XXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXX
okunacak bi sürü leziz şey XXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXX
dinlenecek bi sürü leziz şarkı XXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXX
google'da yapılan ayıpçı aramaların yüzde 30'unda buraya ulaşılması (bknz. püsküllü sex fantazileri kurmak) XXXXXXXXXXXXXXXXXXX
sigarayı -yeniden- bırakmaya uğraşmak -becerememek- XXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXX
ölene dek brokoli XXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXX
ölene dek strepsils XXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXX/
ölene dek molly XXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXX

"Partiye gidelim", "Partiye gitçez mi?", "Hani parti?!" gibi farklı söylemlerle taciz ettiğim Bugün Konuşanlar kullanıcıları belki biliyordur, !f Rainbow Party'nin gizli konuğu John Cameron Mitchell'mış, haberiniz olsun. Casdechute da gelsin.

Yeni banner'ı da pek beğendim bu arada. Hayır, adıma devasa boyutlarda yer verildiği için değil. Suyu severim, hep içerim.

allahtan trekırımız var yoksa asla bilemeyecektik... bu linkte horoskopçuyu (bknz vuzi'nin rehberi) bir spam mail mantığıyla kullanıp üstüne atıp tutan bir forum başlığı göreceksiniz, ama bk'yı sevmişler genel olarak sağolsunlar. yine de buradaki yazıların korunaklığını aklıma getirdi bu durum. neyse ki sadece saçmalıyoruz ve şahsen kopi pest edilmesi umrumda değil. yine de dağılmasını istemediğiniz şeyelre dikkat edin derim ben. çok alakasız yerlerden izleniyoruz, hoş tabi ama aman diim.

gece saat üçten sonraki bekleyişler çok korkunç. gece üçten sonra nette hayat olsa bile herkes uyur. biliyorsun. herkes müzik açık uyuyor.

seni çok seviyorum biliyorsun di mi. sabah ezanına dek dayan nolur.

Oturarak fazla içmek tehlikeli: insan içkinin etkisini ancak ayağa kalktığında hissediyor. O zaman da, artık gitmek mümkün olmadığından geri oturuyor ve asıl dertler o zaman başlıyor.
Bir gecelik maceralar hüzünlü, ama çok hoş oluyor. Normalde denemek için aylarca beklediğiniz hareketlere cesaret edebiliyorsunuz. Yabancı bir dilde en belden aşağı lafları edebiliyorsunuz: "Give me your pussy", "Lick my balls", "I want your ass", "Swallooooooooow!" Gelip geçici ilişkilerde sıkılganlık yok oluyor. Bunu hergün yapabileceğimi bilseydim, o kadar zevk almazdım.

Senden sıkılıyorum.
Ellerini özlüyorum.
Dudaklarım bedenini keşfediyor.
İch liebe dich.
Senin için ıslanıyorum.
İstediğin yaşta, istediğin addayım.

Dünyanın diskotekleşmesi.
-Game Boy'um olur musun?
-Joystick'imle oynaman şartıyla.
Yıkıcı olmak için öznel olmak gerekir.

Benim kuşağımın bütün sorunu bu: anne babalarımızın bizim için öngördüğü hayatları istemiyoruz. Aynen onlar gibiyiz: biz de isyan etmek isterdik, ama kaldırım taşlarını söküp atamayacak kadar tembeliz.

(el emeği göz nuru ama gene de peyst, olsun benim ama gene de hahayt)

1- sıcaklayınca dirsek ve bilek içlerini ıslat
2- üstüne yağ damlarsa tuz dök üzerine
3- aptala yat, her daim işe yarar, özellikle erkeklere karşı
4- birileri seçme veya test için "bir şeyler söyle-anlat" derse asla "ne söyleyeyim" deme, hava durumundan bahset mesela
5- kimseye kitaplarını verme, dönmüyor
6- mısır yedikten sonra su içme, içersen taşa oturma, oturursan halka açık yerlerde dolanma
7- "eyvallah" kilit bir laftır, verecek cevabın olmadığında kullan
8- bir durum için fikrini soruyorlarsa ve sen aslında fikir belirtmek istemiyorsan "çok asortik olmuş" ya da "çok postmodern olmuş" kalıplarını kullan, nereye çekerlerse oraya gelir
9- göze bakıp konuşma alışkanlığı tehlikelidir, asılıyorsun sanabilirler
10- sevimli ol, beklenmediği için daha ağır darbeler indirebilirsin
11- sivilcelerini yolma
12- dolunay varsa, sen varsındır, mutlu ol
13- kendini george sand ile özdeşleştirme, değilsin hayır
14- ciddi bir şekilde öykü yazmaya çalışıp bir süre sonra kendini fasülyeler ve amipler hakkında bir şeyler yazarken bulursan bırak yazmayı, olmuyor işte, başka bir meşgale bul
15- evet, bu evrendeki ve herhangi bir paralel evrendeki en müthiş içki rakıdır
16- insanları yalancı olduğuna alıştır, böylece istediğin doğruyu rahat rahat söyleyebilirsin, inanmazlar. tabi bunun için normal zamanlarda inanılmamanın getireceği rahatsızlığı aşmış olman lazım.
17- dünyada sokak köpekleri kadar güzel kahverengi gözlere sahip çok az varlık vardır, iyi bak
18 - whoroscope gibi çağrışımlara kanma
19- evet, sözler taşlardan daha yaralayıcıdır, ama kalbi kırık bir insanla beyin kanaması geçirmiş bir insan arasında da fark vardır, doğru yöntemle birinin gönlünü almak daha kolaydır...
20- ev temizliği yaparken en az dağınık odadan başla
21- "güle giderken ezilen papatyalardır hayat" konulu sözleri söyleyenlerle tanışıklığını (arkadaşlığını demiyorum bak) gözden geçir, ne doğru düzgün yürümeyi bilmeyenden adam olur, ne de illa ki ezik olana anlam yüklemeye çalışandan
not: illa papatya dolu bi yoldan geçerek güle ulaşacağını düşünüyorsan, papatyaları da topla, hem gül hem papatyan olmuş olur, kimse de abuk subuk felsefeler yapamaz, papatyaların kokusundan kaçınmadan gülün güzelliğine ulaşmış olursun...
22- damak tadı yaratabilmek için bir çok farklı lezzet denemek lazımdır. ama denemekle tıkabasa dolmak aynı şey değildir, oburlukla da gurmelik... az olsun çeşit olsun, yemeği özümsemeye çalışma, tadına bak sadece.
23- her rehberlik edene uyma
24- domates üzeri kekik, tuz ve bolca zeytinyağı dünyadaki en leziz öğündür.
25- piç olmakla saygısız olmak arasındaki farkı gözet, ortam insanı olucam diye yavşak şerefsizlerden olma
26- ağzınla iç
27- kürdan göze girebilen bi alettir.
28- ortalıkta "ben femme fatal'im" diye dolaşan kadınlar aptal kadınlardır, "don juan gibi adamım" diye dolaşan erkekler de gerizekalı erkeklerdir.
29- sonrasında objektif bakabilme yeteneğin varsa önyargı hiç de kötü bir şey değildir.
30- çamaşırları gece asacaksan sabah güneşin nereden geldiğini hatırla.
31- insanları dış görünüşlerine göre yargılamak hata değildir, giyim zevki parayla edinilen bir şey değildir.
32- yaralı ceylan modu bazen işe yarar ama sıkılman çok olasıdır.
33- yazın istanbul'daysan en azından bir vantilatör al ki beynin sana kalsın
34- insanların duygusal olarak kalbi ağrımaz, muhtemelen sinirden mide asit üretmiş, o da yemek borusunda yükselip göğsü yakmıştır.
35- alkım bedavaya vermiyo o kitapları, 6ya bölmek demek ödemeyecek olmak demek değildir
36- hayatta sahip olunacak en büyük erdem muhtemelen sakin bir sabırlılıktır.
37- diğer horoskopçuyu gözünden tanı.
38- üzümü çekirdeğiyle ye
39- insanlara kötü davranırsan isyan ederler, o yüzden tamamen ez, o zaman bir şey demiyorlar...
40- hareketleri tahmin edilemez kişi olmak her ne kadar çekici görünse de, bunu dengeleyecek güven sağlaman gerekir, insanlar da güvenirler zaten dert değil.
41- terimleri bilmiyorsan kullanma, maymun olursun... misantropa filantrop, asosyale sosyopat dersen hepsi karışır, niteleme, anlat, anlarlar... şu kelimelerle yapacağın hata, aynı kelimelerle yapabileceğin bi parça karizmayı hızla dağıtabilir. aynı şey izm'ler için de geçerlidir. pragmatizm ve hedonizm arasında bağ olsa da ikisi çok farklıdır... dekonstrüktivizm ve empresyonizm kelimeleri rahatlıkla dil çalışmalarında kullanılabilir.. izm'ler tehlikelidir, yılan gibidirler...
42- her işin bi sonucu vardır. insanları üzüp "aa ama niye üzüldü hiç istemezdim çok suçluyum" edebiyatı yapma, biri seni üzdüyse de kaşınma olasılığını incele. sonuçlar yokmuş gibi davranma
43- neşeli olmak iyidir, önrü uzatır, sevmeyenlerin canını sıkar vs vs...
44- zamanı iyi kullan, ama dinlenmek ve yatmak zamanı harcamak değildir, boş zamanlarımda kitap okuyorum müzik dinliyorum diyenlerden uzak dur.
45- tadına bakmayacaksan koklama
46- amerika'yı yeniden bulmaya kalkma, ama amerika'nın da hindistanı yeniden bulurken bulunuverdiğini unutma.
47- otlakçılık yapma ki gerektiğinde "aa ne demek buyur buyur" tadında cevaplar alabil.
48- bir haftadır bir pil, 3 haftadır bi toka almayı unutuyorsan, alışveriş listesi yapmaya alış.
49- insanlara kötülük yapıyorken kandini güçlü hissediyorsan bir sorun vardır. hiçbir şey yapmadan yolda yürürken böyle hissedebilmen lazım. kanıt için uygulamaya geçmek profesyonellerin işi değildir.
50- karşı çıkmak adına “sen çok boktan ve rezilsin aslında” gibi söylemlerle gelmek komiktir, laf sokmak bu değildir, biraz daha beyin işidir.
51- yumurtalı ekmek peynir ve reçelle yenmelidir.
52- insanların her sırrını böyle başlıklarda açığa vurduğunu sanmasını sağla ki seni çözdüklerini sansınlar. daha eğlenceli olur.
53- şarkılarla ve özellikle şarkı sözleriyle özdeşleşme. o şarkılar herkesi anlatsın diye yapılyor zaten.
54- imam ol, dediğini yapsınlar ama sen muaf olabil...
55- yalnızlığın bir tadı vardır ve çıkarılmalıdır, tabi ancak istediğin anda aralarına karışabilip yabancılık çekmeyeceğin insanlar varsa...
56- neşeli ol, hayat keyifli, başına gelen kötü şeyler de daha sonra daha çok eğlenebilmen için...
57- bamya asla güzel bir yemek değildir, buna inandırmaya çalışanlardan kaç...
58- duygusallığa kapılıp tutamayacağın sözler verme, vereni de dinleme, dinlersen sonradan üzülme, olay budur maalesef.
59- işaretlere her zaman önem ver.
60- bol bol su iç, vücuda pek iyi geliyor.
61- adam ol adam!
62- içki masasından önce zeytinyağlı ye.
63- sabah ilk sigaradan sonra acilen tuvalete koşman gerekebilir, zor yerlerde ilk sigarayı içme.
64- bir şeyi istiyorsan (ciddi anlamda) peşinden git
65- "insanlar ne der" cümlesi bir çok insanın sonunu getirmiştir, bu yanılgıya düşme
66- senin doğrun, senindir.
67- mantık çoğu zaman hiç bi şeyi tek başına çözemez.
68- kalbini dinle sözü sadece sevgi pıtırcığı yavşaklar için geçerli değildir, çoğu zaman gerekli bir durumdur.
69- kredi kartı kötü bi şeydir.
70- sivilceni patlatırsan kanayacağı gerçeğini unutma.
71- her şeyde alt anlam ararsan hep yanlış anlayacağını unutma.
72- arkadaşını aradığında "kahve bahanedeyim" diyorsa ve orası senin her daim gittiğin yerse, "ya orası neredeydi" diye sormak tekrar b12 vitamini kullanma zamanı geldiğini hatırlatır.
73- cesaretin yoksa aşık olma
74- ateş denizinde mumdan kayıklarla yüzme.
75- büyük hamlelerden önce, sen gene de saçlarını kazıma, her ne kadar yakışabilse de...
76- hatıraların senindir, en kötüsünün bile tadını çıkar, en iyisinin şu an imkansız olmasından daha iyidir.
77- insanlar "unique"tir, sen nasıl sınıflandırıyorsan tam tersi olma eğilimdedirler.
78- mandalina yerken ne zaman küçük olanlardan çıkarsa "aaa yavru mandalina ehaeh" diyerek mutlu olmayı unutma.
79- kafan güzelken rehberlik yapma, kendine bile dicem de gene de rehberliğe ihtiyaç duyacak kadar sarhoş olma, her daim sarhoş tokatlamaktan zevk alan tipler ardır. (evet, çok keyifli)
80.bugün konuş!

Dun.


Dun sabah anahtarimi almadan evden cikma gafletinde bulunup, elimde 4 sandvic kendimi place monge 87 numarali evin yesil kapisinin onunde Parislilerin ezici bakislari altinda beklerken buldum. Les gibi kokan ve de sabah kahvaltisini insan icinde yemeye cesaret edemeyen kucuk bir adamcagiz izlenimi vermekten baska bir halta yaramiyordu varligim. Beklerken ilginc bir karsilasma oldu. Liseden iki arkadasim beni gordu ve de 2 saat boyunca beraber yesil kapinin onunde konustuk. Gidemiyordum baska bir yere, cunku eger gidersem evden cikacak olan Neno'yu kacirir boylece de butun gun disarida pijamalarla dolanmak zorunda kalirdim.

Neno Ingiltere'den doneli 4 ya da 5 gun oluyordu. Ilk iki gun babasi sehir icinde oldugu icin surekli onun yanina gitti ben de evdeki biblo durusumu korudum. Uyuyordum, oyun oynuyor ve de bekliyor. Sonra babasi gitti ancak bu sefer de hasta oldu. 3 aydir gormedigim en yakin arkadasimla gecirdigim ilk 5 gun yeteri kadar monoton olmustu. O gun ise sandvic almasini istedigimde bir kac gundur agzina takilmis olan "boyle bir seyin olmayacagini biliyorsun di mi?" susturucu ibresiyle sessizce ayakkabimi giymeme ve de sokaga o sinirle firlamama sebep olmustu. Varoluscu bir sekilde anahtari almayi unutan bendim.

Sonra iki insani da eve cagirdim, Neno da kalkti dersine gitti. Oturduk konustuk ve de sonra disari ciktik. Elimdeki hediye ceklerini kullanarak kitap doldurdum cantama bir suru. Birer chocolat viénnois icerek gunu tamamladik. Iki arkadasim da siniflarini geciyorlarmis, gelip de yapabilenler varmis, insanlar ilerliyormus derken arkadasimin telefonu caldi. Telefonu ingilizce acmasi disinda hic fransizca konusmadigini farkettim. Sordum; "siz fransizca konusmuyormusunuz?"

Hayir, fransizcamiz cok kotu, sadece gerekli oldugunda konusuyoruz. . .

Bunun ustune kendimi sorgulamaya basladim. Basarisiz hissettim bir an. Entegre olamayan, kiymik yaratan ve de normal olmayi beceremeyen basurlu bir cocuk oldugumu dusundum. 3 gundur de kan akiyordu bu arada, oturmakta zorlaniyordum. Asiri seks? Yo hayir hayir, sanilanin aksine annemin kuzenimle yolladigi sucuklarin extra acili olmasinin yarattigi bir sonuctu bu durum.

Neno eve geldiginde uyuyordum pembe duvar kagitli odada. Karsidan veterinere giren cikan kopekleri izlerken ve de acaba ne zaman benim boyle bir kopegim olacak diye hayaller kuruyorken uyuyakalmisim. Uyandigimda neno uyuyordu. Sabah 4 gibi. Her gun sabah 4'e dogru uyandigimi soylemis miydim?

Sikildim ama sesimi cikarmadim. Sessizce uyanmasini bekledim. Saat 8 oldu. Evde su yok, yemek yok. Alisveris yapilmasi lazim, son 4 gundur bu halde ev. Domino's pizza'dan yine bir seyler ismarlanmis ben de kirintilari supurdum ancak cidden hem cebe zarar hem de buyuk bir tembellige itiyor insani. Neno'ya yalvardim kalk kalk 10'da derse gideceksin. Uyandi. Mahmurdu. Mahmurlugu yaklasik 12'ye kadar surdu. Derse de gitmedi, almasi gereken ilaci da almadi, su da yoktu musluk suyu ictik yine ve yemek yemeden oyle bekledim kendisini. Her uyanip ayaga kalktiginda bir sekilde beni yataga tekrar sokuyor ardindan da benim histerik sekilde firlamamla yataktan kendisi orada kalikaliyordu.

Ben gidiyorum dedim. Kalkti. Giyindi. Ben hastayken beni yalniz mi birakiyorsun dedi. Bavulumu hazirladim. Cevap vermedim. Taksi cagirdi. Gunes altinda hayatimin en guzel taksi gezisini gecirdim elimde mavi tekerli agir bavulum gare du nord'a gelisim bir sekilde sakinlesmeme sebep oldu. En iyisi buydu. Kendi evime gitmem gerekti islerim vardi. Yapmam gereken bir universite basvurusu.

Sonuc; Farkettim ki herkes degisiyor, pili pirtiyi toplayip Paris'ten trenle Lille'e geldim. Kapimi actim. Kitabimi aldim. Uyudum.



Nefes.
Nefes.
Nefes.

I.Oranjik Egilimler; A brief history

Buyuk bir takipci ve fedai olarak sitemiz icinde temellerini atan yeni bir edebi olusumu farkederek kendi kendime sasirdim. Cok solo takilmayim diye bunu ilan etmeye yeletenerek kustahca bir hareket yapmis olabilirim, evet evet yine egoist nedenler. Halihazirda yeri gelmis soyleyiverelim dedim.

Whoosie'nin 2.08.2008 tarihli iki makbuleli yazisi "siber miber, az tuzlu bol limonlu. . ." yazisinin edit bolumunu takiben yer alan budut kismi ilk cumlesinde "yürürken önümdeki pazardan dönen amca 1-2 torbasını düşürdü, portakalları dağıldı" bolumunde gozumuze carpan rakam kullanimi dolayisiyla bu akimin portakal estetik kriterleri ya da oranjizm olarak anilmasini uygun goruyorum. Wuzizm dersek cok reklam yapmis olacagiz ancak ilk kez bu kriterlere uygun eser veren yazimizin hangisi oldugunu bulmak cok zor.

Bir gelenek olarak gelisen oranjizm "our cyber love stories" odevi esnasinda bir budut paragrafindan cikarak ilk oranjizm izleyicisi olan jeaquline tarafindan 2.03.2008 tarihli uc makbuleli "buyrun ortmenim." yazisinda parantez icinde ancak yine son paragrafta rakam kullanilarak devam ettirilmistir. Iki avantgardist oranjist karakterin yeni bir estetik kriter bulma cabalari ve de sanata bakis acilarini degistirmeye dair istekleri bariz olup daha sonraki donemlerde bu iki yazarin kullandigi metoda primitif oranjizm ya da arkaik oranjizm adi verilmistir.

Daha sonrasinda eloise vera 2.06.2008 tarihli uc makbuleli "yil,yol, dokuzyuzotuzdokuz" yazisinda premature oranjizm ya da eksiltili oranjizm adi verilen sondan bir onceki paragrafta rakam kullanma teknigini gelistirir.

"çünkü inanın dokuzyüzotuzdokuz kilometre kapanmayınca bir "ha" deyince..
sevince.. belki.."

cumlesindeki premature kullanilan rakam obeginin aslinda baslikla ilintili olmasi durumuna oranjist mana yukleme sanati olan "ayar verme" adi sonraki yazilarda casdechute tarafindan verilmistir. Bu kavram oranjizik titrasyon cabalari konusuna dahil olup arapca adi ise "" olarak verilmistir.

Salvo Daze ise 2.06.2008 tarihli makbulesiz yazisinda dile getirdigi sekliyle oranjinasyonizmi sade ancak etkili bir sekilde kullanmistir. Ilk seri oranjinasyon ornegini "5-6 arkadaşımı tanıdığını öğrendim, 1-2sine sordum, sevgilisi varmış." cumlesiyle vermistir. Yine sona yakin bir cumle olmasi oranjik estetik temellerine uymakta boylece de ilk kurumsallasan ve de duzenlenen oranizm seslerini bize vermektedir.

Daze deneyleri sonucunda tozlu raf oranjizm'i 2.07.2008 makbulesiz syberialem yazisiyla son cumlede "ama kalbe 1024 kbps hızla giren "o"dur." seklinde benimsemis bu dogrultuda akimin en net ve de kalici kullanicisi olmustur.

II. Konseptuel acidan oranjinasyon: Ne? Neden? WTF?

Acikcasi rakamlarin son cumlelerde ve de son paragraflara denk getirilme cabasi olarak bilinen oranjinasyon bilimsel ve de somut bilgilere ulasmaya calisan realist bireyin edebiyatta kendine yer bulma cabasidir. Hayatimizin her noktasinda rakamlar vardir, bakkalda parayi uzatirken ya da kac kisilik pizza alinacagini hesaplarken her yerde bu basvurdugumuz soyut urun-u beserin yazida ozellikle son paragrafa gelmesi acaba bir somutlastirma cabasi midir?

Kucukken surekli olarak okudugumuz yazilara, gazete kupurlerine, ogretmenimizin surekli olarak bizden istedigi argumentasyon ya da dissertasyon dusuncesine cok paralel olmakla beraber rakamlarin vurucu ve kesip atici yetisi de son paragraflarimizi cok sik bir sekilde suslemektedir. Bir istatistik cabadir nihayetinde daze deneyleri sirasinda 5-6 arkadastan 1-2'si cumlesi bu durumu gozler onune sermekle beraber, tozlu raf eloise vera eserlerinde bilgi verici somutlastirici yetisi on plana cikmistir oranjizmin.

III. Topyekun Oranjizm Kampanyasi

Nihayetinde farkli gecmislerden ve de farkli edebi turlerden yola cikan bugunkonusanlar yazar grubu belli bir sure sonra ayni taktigi cok net bir sekilde ustuste gelen yazilarda kullanarak ortak amaclarini ve de ortak estetik kriterlerini belirleme yolunda bir adim atmis ancak bunu sadece koyun delisi casdechute gormustur. 11.02.2008 paris saatiyle 10.00 tarihinde yazdigi bu yaziyla da kitleyi oranjizm devrimine cagirmistir.

dününüzü hatırladığınız ve topluluğa anlatılabilir en küçük anlara kadar anlatınız.
(gün bugün değildir, yazdığınız günün dünü)

çok hardcore göründü gözüme, yapan çıkacak mı acaba?

edit: her güne bi banner atayalım, hem değişimciler sevinsin hem de muhafazakar ben. ama dönmesinler böyle yau...

bilgisayarımdaki bütün şarkıları şafıl'a aldım. bi güzel hiç kimsenin dansetmeyeceği şarkılarda dans ettikten sonra tam durdurduğumda aklıma takılan şarkının bunlarla hiçbir alakası yoktu: "şu dünyanın haline bak şu dünyanıın düzenine bak" kart seçerken karıştırıp karıştırıp gözlerini kapayıp da öyle seçersin ya, bu da öyle bişey heralde. ana fikir orda ne de olsa.

isimlendirilmiş duygularla işim olmaz pek. tek başına kendini sokaklara vurmuş da geziniyorken öylesine girdiğin bir sergide bir resimde, bir heykelcikte, bir enstalasyonda, ya da ne bileyim sokakta ölmüş bi bok böceğinde ruhunu gördüğün anın hissi mesela.
bi de şey var, 3 sene kadar önce kahverengi ceketli bi çocukla gözgöze gelmiştim sokakta, gözleri akdeniz mavisiydi, hala unutmam.

sabah kalkıp gözlerimin çapaklaırnı silmeden veya gece uykusuzluktan vücudumdaki bütün sinirler keman çalarken suratımın tam ortasına çarpıveriyo bazen.
bi fotoraf.
ya da bir söz.
hani bakar bakar da içine sokmak, akrşına alıp konuşmak istersin ya bazen. öğrenmek. onu bilmek.
pat diye konuşuveriyosun.
sonra bi bakıyosun konuşmuş.
sana şiir yazmış.

~hbynoe



ha unutmadan: blogun böyle görsel açıdan da kımıl kımıl hareketli değişken olması çoook hoşuma gidiyo. oh be ferah ferah.

başından beri inandığım hadise. "inandırdılar".
çünkü, yüzünü gözünü görmeden, içinden geçenleri görür/seversin "önce".
benzerleri senin de içinden bir yerden geçer. okursun, gülümsersin. yakalanmaktan keyf alırsın böyle zamanlarda, "çok hemde".
yapılan yüzlerce aşk tanımına uymaz yaşadığın "şey".
cezbeden bu mudur ? bence -hayır. farklı olmak değil ki istenen.
bir sürü el, kol ve kafa var tanınan/tanınmayan ortalıkta "gezinen".
ama kalbe 1024 kbps hızla giren "o"dur.

. . .
kafamdaki adam. ordaki adam. buraya beklenen adam. uzun zaman sonra gelen ama aslında hiç gitmemiş olan. "gerçekten özleyince" ne zaman çalsa aklıma düşen adam. gerçekten özleyince'yi onu düşünüp çaldığım adam.
sesini biraz duymasam özlediğim, biraz daha duymasam endişelendiğim adam.
. . .

ya siber miber kafam kaydı gene, alacak olan varsa verecek tek bir öğüdüm vardır, "ne yaparsan üç katı olarak geri gelir"

hissiyatımı siber şekillerde anlatmak istiyorum, gerçi konsept indie eğilimli görünmekte ama şahsen ruhiyatım biraz daha sertini görmekten haz alır.


sehnsucht versteckt sich wie ein insekt,
im schlaf merkst du nicht, dass es dich sticht...


meraklısına edit: şarkının sonlarında till amca gerçekten de mikrofonu alnına geçirmiş, alnını yarmış, sonraki 1-2 şarkı boyunca ağzı burnu kan içinde devam etmiştir, böyle de manyaktır, bu şarkıya da bu yakışır.

eh, sehnsucht ist so grausam

Yıllar yılı hor gördüm cyber aşkları. "Hadi lan!" dedim müptelası arkadaşlarıma, "Olur mu öyle şey". Gel gör ki zaman geçti, aşklar bitti ve ben birden, çok eskiden doğru düzgün konuşmadığım birini hatırladım. Ne yapıyo, ne ediyo acaba derken sitelerde profiline bakar buldum kendimi. "Yok artık bunu da seviyo olamaz"dan, "Yıllar önceki yazıma yorum yazmış, özel mesaj atmış, sallamamışım bile"lere aktım. Ve biraz, evet biraz, takıldım. 5-6 arkadaşımı tanıdığını öğrendim, 1-2sine sordum, sevgilisi varmış. Çekildim. Çekilmeliyim.

kelimelerden var olduğuma inandığım için yine kelimelere gideceğim. ne olacaksa kelimeler sebepli gelecek. sadece kelimeler bunun tanığı olacak diye düşünürüm ben. ve ne olacaksa, kelimelerden oldu.



bazen bazı yanlışlar oluyor insanın yaşamında. taa en başından. sonradan düzeltemeyeceği ve her zaman bir kambur misali taşıyacağı..
onbir-oniki yaşlarındayken misafirliğe gelen teyzelerin "ayy ne kadar olgun bir kız buğ" diye nitelendirdikleri, annemin gururlanma aracıydım. cidden de yaşıma göre olgundum. sorunumdu bu benim. içi beni, dışı seni yakar misali.. ve ben küçük bir kentte büyüdüm. ki kentler insanın hayal alanlarını kuraklaştırır zaman zaman. buna izin vermemek için de okudum bolca. kitap okudum. okudum. izledim. film izledim. dinledim. sesleri dinledim.
büyüdüm, büyüyorum.
sırtımda o kocaman "olgunluk" dolu kamburla. galiba bu yüzden oldu hep benden yaşça büyük insanlar başrollerde..


kentiniz de küçükse, bir yaştan sonra yetmez olur kent ve insanları. daralır insan. kuraklaştırmamak için de hayal alemini, internet kurtarır aslında bir nevi. doğru veya yanlış, bilmiyorum. durmadan eleştiri alıyorum, tamam. "daha görmediğin birini ne kadar sevebilirsin ki? sanal bu?!"lar duyuyorum durmadan.
ama
belki
de -hayatımın en değerli insanın dediği gibi-
benim
hayatımın
en
gerçeği
bu



sen hiç nefesini yanında duyumsayamadığın birini bu denli sevebilir misin?


ben sevdim.




küçüktüm, büyüttü beni.
beş-altı seneden beri sadece bir defa gördüğüm birisi oldu. acım oldu, çok oldu, iyi ki oldu. bence sevmenin en güzeli olduğu gibi sevmek. işin içinde siber durumlar olunca insan sadece onun iç'ine eğilip bakmış oluyor. o da senin.. tabi sonraki adımlarda gerçekler teker teker..
araya giren yıllar, yollar..

çünkü inanın dokuzyüzotuzdokuz kilometre kapanmayınca bir "ha" deyince..
sevince.. belki..
çünkü inanın aradaki yılları sorun ediyor kimileri. göze alamıyor..
sevince.. belki..



sadece yaşayanların anlayabileceği birşey, birisinin kelimelerinden dolayı ona aşık olmak.. gerisi ((kırık düşler, aynı yalnızlık.. öyle azaldık ve yıprandık ki.. kafamız karışık, değişmek zor..)) dünya yıkılsa anlamazlar..



P.S.: Fotoğraf dA'dan çorulmuştur, ancak kim olduğunu hatırlayamadığım için kredi veremeyceğimdir.sori

ÖDEV

Uzun süredir hissetmeyiş xxx

Noel baba tarafından çarpılmışa dönüş xxx

Saçma ve ötesi şarkılar dinleyiş xxx

(bkz. Metalci kişilik #1: Abi ya geçen gülşen dinledim, hoşuma gitti, çok utanıyorum..
Metalci kişilik #2: (Metalci kişilik #3'e) Koşarak mı kaçarız yoksa taksi mi tutalım?)

Beynin fişini takmayı unutuş xxx

Dolayısıyla aynı saçma sapanlığın tüm duyuş-düşünüşü ele geçirişi xxx

Duygu dalgalanmaları xxx

(Örn: Özenle hazırlanan, belki de günlerce düşünülmüş ve yazılmış mesaj, GÖNDERe bastıktan hemen sonra pişman olup İPTALe basma, kadere razı olma)

Buzdolabı karşısında sabahlayış xxx

Depresif liseli modlarına giriş/dönüş xxx

Karakterin yaşadığı dönüşüm xxx

kaçmak, kaçmak, ama uzaklaşamamak xxx

ani bir şekilde sanata yöneliveriş xxx

(tabi bu sanata yöneliş durumu daha çok memesenden ayar verici şarkılar yollama, last.fm'den artist rekomend etme, feysbuktan fotoğraf yollama vs. şeklinde olur)

memesenini neden açmıyo, neden kişisel iletisine bikbikbik yazmış ayh çıldırıciim durumlarına giriş xxx


vs.


Karşıdan pek hikaye gibi durmadığının ben de farkındayım, "Bunlar insanların hikayesi, bahbahbah..." şeklinde aptal bi kıvırışa gitmek istiyorum...


Benim hikayemse, heralde müzikle içinde bulunduğum garip ilişki olurdu... Yüzünü görmediğim halde nası olduğunu bilmediğim bi şekilde aşık olmam... Bir gün -lise 1 deydim sanırım- yukarı doğru sınıfa yolanıyodum, binanın girişinde de müzik odası var, biri oturmuş başında piyano çalıyodu. Etrafı baya kalabalık olduğu için ne yüzünü gördüm, ne sesini duydum, ama o kadar güzel çalıyodu ki aşık oluvermiştim. İşte klasik hatırlayınca parıldama, mideye kelebeklerin inmesi durumları. Daha sonra birine bahsettim bu olaydan, meğersem o ordaymış bu kişi piyano çalarken, tanıdığını söyledi onu. Daha sonra bi vesileyle tanıştık da. "Gerizekalıymış baya ama olsun önemli deel güzel çalıyo" şeklinde melodiyle kalbimde yaşatmıştım kendisini bi süre... Böyle saçma sapan şeyler hala başıma gelir. Sırf yetenekli olduğu için insanlara aşık olma sendromu... Tıp literatüründe var mıdır aceba böle bişi?


Saygılar örtmenim.


(Form hatası yüzünden puan kırmayacağınızı umarım hojam, 44'te kalıyo çünkü notum, kurtarmam lazım!!)

valla aşk dediğin benim için oldukça siber bişi, özellikle önceki 4 sevgilimin netten tanışıp kaynaştığım insanlar olduğu düşünülürse. siber diyince böğürtlen geliyor bi de aklıma..

ikişer üçer kelimelik cümlelerden oluşan yapıbozumcu bir aşk tasviri yapmak isterdim: "uçtu yüreğim derinliklere. yokmuşçasına yaladım yalnızlığımı" ama tarzımdan anladığınızı umduğum üzere çok üşendirici şeyler bunlar.

aşk zordur, aşk kolaydır, aşk naneli olips üzerine su içmektir. aşk tavuğun yanındaki mantar, muzun üzerindeki bal, balığın ardındaki tahin helvasıdır. ancak belli bir deneyimleme - öğrenme sonucunda gerçek tadı çıkar.

bi de çok fena ya. her gün de düşünülmez ki canım. her gün ya. iletişim çağı çok kötü, kopmak istediğiniz insandan bir türlü kopamıyorsunuz, her yerde izler, cookie misali beyninizde.

eskiler haklıdır bazı bazı... "ah minel aşk"
ve hatta "alev denizini mumdan kayıkla geçmektir aşk"

sevgilim de az sonra inecek feribottan sanırım.
haha.

aşk iyidir.
cildi gençleştirir, gözleri cilalar, planlar yapma sureti ile beyni çalıştırır.


kim yazın benle badminton oynar?

edit: pek story olmamış bu, affedicen artık kadeşüt beyim...

büdüt: bugün yürürken önümdeki pazardan dönen amca 1-2 torbasını düşürdü, portakalları dağıldı, tam yanından geçiyordum ki "ulan?" dedim, eğildim topladım portakalları, amca çok teşekkür etti, ben de pek mutlu oldum.

casdechute yolladı beni buraya.

eve gömülmece XXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXx

film izlemece XXXxxXXXXXXxxXxXXXXxxxxx

öylesine izlenen hard candy'nin hayatının filmi olup çıkması X

bi çinli bi ispanyol bi italyan ve bi bulgarla aynı masada olup fıkra olmaya ramak kalmaca, baara baara çav bella sölemece XXXXXX

kucaanda reggaci bi pembe panterle pembe panter içmece XXXXXX

kadöşüt'ü sevyoz XXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXX
XXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXX
XXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXX


 

Bugün Konuşanlar | Kollektif Beyin Boşaltma Saçmalama Saçmalatma Çarpma Çarpılma Çarpılama Alanı | 2007-2009 | Tüm Hakları Çamaşır Dolabının Çorap Çekmecesinde Saklıdır