Hiçbişey deil de bu dengesizlik halinin yol açtığı sersemlik beni bitiriyor, kalan ömrümü ne hissettiğinden bu kadar bi haber bir ruhla beraber geçirecek olduğum aklıma geldikçe – ki bu bizim denge yoksunu terazimizin negatif tarafının ağır bastığı zamanlarda gündeme gelen bir düşüncedir- yaşama dair şevkim sanki hiç var olmamışçasına silinip gidiyor belleğimden ve bir anda kendimi bi isyan, bi çöküntü, bi derin içsel saçmalama silsilesi, hemen ardından ancak az önce saydığım evreleri geçirmiş bir insandan beklenebilecek panik halinde alınmış, birbirinden kasınç,birbirinden gereksiz ve anlamsız fakat uygulandığında tüm fani sorunlarımın çözümü olması muhtemel kararlar alırken buluyorum. Kendi hayatıma dair istikrarlı olabildiğim bir konu varsa işte o da bu kararları alıp uygulayamama rutinimdir…
Bu çöküntüyle yaşamayı kabullenmiş bir halde günü bitirip ertesi sabaha uyandığımda sanki yukarılardan birileri tarafından gece boyunca aralıksız gıdıklanmışçasına sebepsiz bir neş’e ve ağzı kulaklarındalıkla yataktan fırlıyorum. Zira henüz “hayat, evren ve herşey” hakkında düşünmeye başlamamışımdır. Tüm kemiklerim kendilerini çevreleyen kaslarla hiç olmadığı kadar bir uyum içinde, her türlü akrobatik (hadi len :/ ) aktiviteye hazır, ekşın aşkıyla kıpır kıpır, gözlerim uykusuzluk ve beraberindeki semptomlarla hiç işi olmayacağını haykırırcasına berrak ve diri… Yüzümü yıkıyorum ve bu zaten şahane gitmekte olan yaşamıma ayrı bir güzellik katıyor, geçen gece yaptığım gözenek temizleyici maske işe yaramış, 22 yaş gençleşmişimdir.
Kahvaltıda simit vardır. O gün giyeceklerimi oluşturacak alt ve üst parçalar geceleyin gardıropta verilen bir partide tanışmış, ilk görüşte aşkı tatmış ve geceyi mükemmel bi uyum içinde tarafsızlar rafında beraber geçirmişlerdir. Ve işte bir an canımı sıkar gibi olan “ ne giyeceğim ? ” sorusunun cevabı olaraktan birbirlerine sarılmış, kapağı aralamamla içeri dolan güneşi ve sahipleri beni selamlamaktadırlar. Yine bir aydınlık kaplar içimi, servise de yetişeceğimdir, topuklularla otobüs peşinde koşmadan başlayacak bir gün !!! Hayat bir dere yatağı, ben ise az önce herhangi devasa yükseklikteki bir şelaleden dökülmüş ultra debili coşkun bir dere, akıyoruz ne hikmetse…
İşyerine gidilir, harika bir gün geçirilir,işçilerle, daha önce konuşmaya tenezzül edilmeyen insanlarla, diz kapağı hizasında bir masada, çalıştıkları 1500 derecelik ocak başlarında kir pas içinde çay içilir, sohbetler edilir, kimisiyle zoraki hemşeri çıkılır.. Kahrolası kibir duygusu, emekçilerle bir olunup altına dinamitler döşenerek yerle bir edilir ( kalıcıdır diye umuyoruz… )
Eve gelinir, aylar önce “kötüyüm” deyip bir anda ortadan kaybolan bir dosttan haber alınır, iyidir artık, msn de çet bile yapabilecektir, ah canım beniiim denir, sevinilir… Kas yığını, boş beyinli sevgiliyle konuşulur, bir küsür saatini dünyanın en sığ ama şaklaban adamıyla telefonda geçirmenin ve bundan herhangi bir rahatsızlık da duymamanın hazzıyla huzur hissiyatı iliklerinize kadar işler. Ne kadar basit ne kadar yüzeysel, o kadar acısız düsturunun ellerinden öpülür… Derken biri girer odadan içeri, hararetle bişeyler anlatmaya başlar ve artık nasıl bir mimik yaptıysanız “senin ne salak yerlerinde gamzelerin var farkında mısın, şimdi de alnının ortasında çok saçma bir çukur çıkmış, .o.ondaki gülden bahsetmiyorum bile.. zuahahha ” gibi bir cümle çıkar ağzından, zaten nasıl göründüğünüzle ilgili az takıntınız varmış gibi bi de bu nahoş üslupla söylenmiş yeni bilgiler ışığında ufaktan bi canınız sıkılmaya başlar. Bunu takip edecek ;
Gecenin 11 inde, en fazla 30-40 dk sürecek yürüyüş + dondurma içerikli bir aktivite için seçtiğiniz eşofman ve askılı bodynizle sizi, kendi sivri burunlu, altın rengi pullarla bezeli ayakkabıları, aynı ışıltıda ve rüküşlükte bi bluz, (abartmıyorum) gelin başı denebilcek özenle ve binbir postişle desteklenip salınmış saçları ve yüzünün üzerinde 1-2 cm kalınlığında yer yer farklı tonlarda vurgulanmış bir boya badana katmanı, etrafını saran yoğun parfüm bulutunun içerisinden o baştan aşağı süzen aşağılayıcı bakışlar / bu derece süsleneceğini bilsem en azından bi kot neyim geçirirdim popoma ! / , yolda konuşarak geçecek dakikalar esnasında caddede yoyo oynamanıza, lombak ‘ ı özlediğinizi söylemenize (oysa kasıt deli cevat ve baruter dir ) , dinlediğiniz müziklere, izlediğiniz filmlere, arkadaşlarınıza, sevgililerinize ve nihayetinde hayata dair genel tavrınıza yönelik bi dolu eleştiri, hor görme ve.. en beteri de bunları işitip kendini savunamama, anne baba yerine koyduğunuz, tek bir övgüsüyle tek bir yergisiyle sizi moddan moda sokabilecek kudrete ve etkiye sahip, hayatta zaafınız olan tek kişiye karşı cümle dahi kuramamak, saçmalamak, bi ezilmek bi ezilmek.. artık anlayın gerisini…
Tam emin oluyorum; hayat kesinlikle bozulmuş bir süt kadar leziz, sonundaki twist bilinerek izlenmiş bir gerilim filmi kadar sürükleyici, bir babun poposu kadar sevimli... kısaca mutsuzluk, tatminsizlik ve acı dolu… Sonra yine bişey oluyor, güzel bişey ve kendimi ağzım kulaklarımda abuk danslar yaparken buluyorum… Oysa tek istediğim istikrar ve düzen… Ne biliyim odam toplu olsun, tek bi sözle dünya başıma yıkılmasın, geçmişe ait birine rastlayıp vicdan azabıyla dolu geceler geçirmeyeyim yani mutlu olduğumu hissettiğim anlar bu kadar pamuk ipliğine bağlı olmasın, bi kapıdan girer girmez yerle bir olmasın…
Gayet gerekli ve anlamlı bazı çıkıntılarımda oluşan acı hissiyle bu haddinden fazla uzun yazıyı burada kesiyor ve muhtemelen güzel geçecek bir güne daha uyanmak için yatağıma zıplıyorum.. Lanet olsun dostum, size bir daha hayattan bahsetmeyeceğim.
Sınıf Panosu
Serj Engin
Kaynak Kitap Niyetine
Parmak Kaldırarak Söz Alanlar
Ara ara kayboluyor bu parmaklar, garip oluyor. Başlığı altı boş kalmasın diye açıklama yapmak zorunluluğuna gittik biz de.