Bi' gel yanıma istersen
tut elimi yeniden...
Hoşgeldin.
Teşekkürler.
Burası güzel bir yerdir.
Gitmek istiyorum.
Burada iyileşeceksin.
Kaçmak istiyorum.
Güven bana, biliyorum.
Kendimi dağıtmak istiyorum.
Evet.
Ölmek istiyorum.
Odana gidelim.
Bu benim hikayem değil...
Biliyorsun değil mi?
Sağında solunda kimsenin olmamasını,
ağzını açtığında cümlelerin düğümlendiğini
bi'şeyler çıkarabildiğinde ise
duvarlar da seksek oynadığını kelimelerinin.
Nerde benim dolunaylarım.
Gelmedin bana karanlığın en aydınlık zamanında.
Bak şimdi gözyaşlarım bile akmıyor.
Topak topak olup içime batıyorlar.
Ben batıyorum.
Çığlıklar sarmıyor yaraları.
Ölesiye kanıyorum artık.
Önüm arkam sağım solum ebe.
Sıçmışım kerevetine...
... ha bire çırpınıp duruyorum
ha ikiye varam diye...
Bize ne söylemek istiyorlar?
Artık kaçışın mümkün olmadığını mı?
İnsanın kendisinden asla kurtulamayacağını mı?
Yolculukların insanı hiçbir yere götürmediğini mi?
İnsanın ya hayat boyu tatilde olması ya da hiç tatil yapmaması gerektiğini mi?
Elimi bırakır mısın lütfen?
Bu terk edilmiş bagajların ortasında yalnız kalmaya ihtiyacım olduğunu anlamıyor musun?
Gucci'nin 'envy' parfümünün reklamının önünde bile, fazla acı çekmeden ayrılmak mümkün mü?
Ve ikimiz buğulu gözlerle 747'lerin havalanışını seyrederken, ben kendime yine de, neden onlardan birinin içinde olmadığımı soruyordum...
Boris Vian'ın Mezarlarınıza Tüküreceğim'den sonra, ben olsam şunu yazardım: Bütün Kızlarınızı Düzeceğim.
Sınıf Panosu
Serj Engin
Kaynak Kitap Niyetine
Parmak Kaldırarak Söz Alanlar
Ara ara kayboluyor bu parmaklar, garip oluyor. Başlığı altı boş kalmasın diye açıklama yapmak zorunluluğuna gittik biz de.