İlker Bey'in şok açıklamalarına (“Küresel güçler tarafından kurgulanan ve ülke içi medya, bazı akademik ve sermaye çevreleri ile sivil toplum örgütleri
içine yuvalanan post-modern bir tabakanın oluşturduğu propaganda ve etki ağı; ulusal birlik, ulusal değerler ve güvenlik parametrelerinin zayıflatılması ve çözülmesi yönündeki gayretlerini sürdürmektedirler.”) (ayrıca bknz. bianet)
içerleyen bir grup insanın (including me, pınar, selim, michel foucault, fatih ürek) yürekten tepkisi-talebi.

Fatih Ürek feat. Michel Foucault - Sus (Şarkı sözlerini hakikaten Tsk için düşününce, mükemmel bir taşlamaya dönüşüyor, ben yaptım oldu)

Bugün baydım, biliyorum, bu sebepten kendimi affettirmek için hizmetlerde bulunayım dedim.

Bir önceki yazıda da belirttiğim üzere, leptapımın dividiraytırı bir dividiyi 1 (bir) saatte yazıyor idi, uzunca bir süredir. Nero bu konu için dma memea gibi arıza uyarıları veriyordu. Eşe dosta sormuştum ve bir yardım alamamıştım; "bir gün vatankömpütere gider tamir ettiririm" diyordum. Mamafih az evvel benim bilgisayarımın 90 günlük sınırlı garanti ayakları ile elime geldiğini, dahası uzatmak için annemin satın alırken herhangi bir şey yapıp yapmadığını hatırlamadığını öğrendim. Öyleyse, bu problemi tamircilerin eline bırakamazdım, kendim çözmeliydim.

Aradım, forumcu oldum, taradım, sunulan çözümleri, hadi bir cesaret diyerek, büyük sıçmak pahasına uyguladım.

Şu an elimde boş DVD yok ve test edemiyorum, ama anlatılan doğru ise, sorunum çözülmüş demektir.

Şimdi sorunun kökenine inelim.
Bu yavaş yazma hadisesi, dvd romların güç kullanma modları ile alakalı imiş. İki mod varmış, dma ve pio modu. Zaman zaman rom'lar kendini pio moduna alabiliyormuş çeşitli sebeplerden, uzun uzadıya okumadım niyedir diye. O moda geçtiğinde de yavaş yazıyor-okuyormuş. DVD rom'umuzda bi hıyarlık yokmuş.

Bu pio modundan dma moduna geri döndürmek için, driver'ları resetlemek gerekiyormuş. Bunun için bir script yazmış abiler sağolsunlar. Onu uyguluyorsun, resetliyor, çiçek gibi ultra dma modu ile geri dönüyor alet. Akarı yok, kokarı hiç yok. Henüz.

Dell forumunda açıklanan çözüm için buraya, scriptin olduğu sayfa içinse buraya tıklayınız gönül dostları. Bir gün BK'da bunu yapacağım aklıma gelmezdi. Bilgisayar forumu artırep havası yaşattıysam affola, ama eminim buranın ikidirhembirçekirdek yazarlarının bir kısmının başına geliyor bu türden zırtoluklar, afiyetle düzeltsinler isterim. BK olarak dayanışmak vazifemizdir. Popülarizm ise göbek adım.

[Şimdi google'dan aratıp buraya gelirlermiş, bilgisayar temalı bilog (berk, nağber?) sanıp bukmark filan ederlermiş, aman diyim. Trekırdan bakıcam. Zaten ne zamandır sinirim bozuluyor, bütün ahlaksız ayıpçı aramalar buraya geliyor, anlamadım gitti. Çok mu terbiyesiziz farkında olmadan bilemedim.]

emeğe saygı, rep'ler ellerinizden öper...deeermişim.

Canımsın BJK, kanımsın BJK!...

Öncelikle hocam Berk Bey'den ödevinin ortasına mum diktiğim için özür diliyorum, bu yazıyı okuyanlar, alttaki posta da baksınlar, blog aleminin selameti için önemli bir ödev olduğu kanaatindeyim.

Ama dayanamadım.
Booomboş ve kocaman kampüste avazım çıktığı kadar bağırmama rağmen rahatlayamadım.
Olmadı, kasık ağrılarım durmadı, ıslanmış ayakparmaklarım sızlamaktan vazgeçmedi.
İşte burdayım.

***

tüm bu olaylar silsilesini başlatan, bu yazıda adı gbeyinevarkadaşı adı ile yer alacak olan kişidir. g.bey ise kendini biliyor. (evine sağ salim varmış olman dileğiylen...)

bırendının annecağzının teee uzak şehirlerden ayakkabılarını ve kitaplarını ulaştırmak için binbir zorlukla petete'ye götürüp postaya verdiği iki adet küçümen koli, çeşitli sebeplerden ötürü g.bey'in evine gidecekti. gitmeliydi. gitti de. ne var ki, g.bey'in bayram sebepli memleketine gidecek olması işi bir miktar çetrefilli hale soktu. neden mi? aaaz sonraaa...

***

gbeyinevarkadaşı günler günler öncesinden uyarılmıştı. bak denmişti, bu eve hatun için koli gelecek, onları al denmişti, onlara iyi bak denmişti. gbeyinevarkadaşı söylenenleri anladığını belirten birkaç elkol hareketi bile yapmıştı. ne var ki, tüm uyarılara rağmen, evin kapısına gelene dek asansörsüz altı kat çıkarılan koliler, gbeyinevarkadaşının ağzından dökülen "ben..ben bilmiyorum" sözleri ile, yağmurlu bir cumartesi öğleden sonrası ilgili petete şubesine geri götürüldü.

kolilerin akıbetinden bihaber bırendın ise, sigara almak için koca dağı tırmanmadan evvel, gbeyinevarkadaşını aramayı akıl etti, ne oldu bizim mallar diye soracak, eğer teslimat yapılmış ise sigaranın yanı sıra bir takım alkollü içecekler de alarak gbeyinevine yollanacaktı. telefonu açtı. arama ilk dırt sesiyle yanıt buldu. sorular soruldu. acı gerçek şu sözlerle ifadelendi: "ama ben.. yani bana bir hafta önce şeyetti gbey.. yani ben ne biliyim.."

tüm bilgilendirmelere rağmen, bir koli hadisesi olduğunu tamamiyle unutan, kolilerin prezansında bile bunu anımsayıp bi alo demeyen gbeyinevarkadaşı, telefonun öbür ucundaki bırendın'ın aklını yitirme sekansını işte böyle başlattı. oysa bırendın güne ne de güzel başlamıştı! kahvaltı etmeyip çay-sigara sularına atılmış, arada birkaç aspirin içerken internetlerde ananıniyolayyeye adlı efsane parçaya kavuşmuş falan, sevinmiş, ne bileyim, feytlıs dinleyesi gelmiş, mayın tarlası oynamış, yağmuru sevmiş... oysa acı gerçeğin ortaya çıkması ile, bırendın, ayakkapsız, kitapsız birkaç gün daha geçirecek, annesi yine bir sürü zahmete girecekti. bir ümit petete'ye de gitti, ancak petete erkenden kapanıyordu cumartesleri. ertesi günün pazar olması, pazartesinin ise bayram arifesi olması, bırendının ümütlerini kırıyor, ümüğünü sıkıyordu.

tüm bunları unutmak için sigara almaya gitti. düzeltmeli; bırendın pek sigara içmez, daha çok tütün sarar; tütüncü abisi ise tablasını açmamış idi. gitti gazte aldı, marketten ton balığı ve üstünüze afiyet çikolata aldı. yolda hırsla yedi. annesi ona bilgisayarının garanti süresinin "çok yakında" dolacağını haber etti üzerine. bir an evvel vatankömpütere gitmeliydi. dividiyazmama problemini çözdürmeliydi. ve bunu çok daha önce yaptırmış olmalıydı. kendine kızdı, "bir yıllık garanti süresi mi olur" cümlesi eşliğinde üreticilere küfretti.

o sırada başlayan sağanaktan ayakkapları ıslandı. çorapları ıslandı. ayakları ıslandı.
kasıkları ağrımaya başladı.
sırtından soğuk terler boşanıyordu.
kapşonuna rağmen kafasına kafasına vuran sert yağmur damlalarının sesi da cabası idi.
işte tam bu sırada kocaman kampüste tek başına olduğunu fark etti.
avazı çıktığı kadar "hüvüenaaayyyyhhhhhhıııaaaaa" diye bağırdı.
durdu, etrafına baktı, hiçbir şey değişmemişti.
odasına girip su kaynattı.
bunları yazdı.

***

çıkarılması gereken sonuç. enayi olmamalıyız, enayi olanları uyarmalıyız. ama daha da önemlisi, en ufak bir aksilikte yavşamaya meyilli olan sinirlerimiz. kontrolümüzün minicik şeylerle kaybı. keskin sirke küpüne...

(yakında hürrüyette yazıcam, belli oluyor di mi)

Legoblog

Günümüzün iletişim ve paylaşım araçlarından biri olan internetler dünyasının bir alt kümesi olan blog-blogosferde, hocamızın da belirttiği üzere pek çok blok-grup peydah olmuş, takip ettiğim kadarıyla da iyi işler çıkarmışlar ve çıkarmaktadırlar. Ödevin özüne inebilmek için ise, pek çok blog kullanıcısını bir araya getiren çoğulcu blogladan ziyade (bknz. şanlı bilogumuz BK, etrafta, vs) veya sadece dosya paylaşımı yapan ve bu anlamda bi ortaklık kuran blog ve komşularından ziyade, kişisel bloglar üzerinden bu gruplaşmayı örneklemeyi deneyeceğim.

Bu noktada ise, herhangi bir kişinin üzerinden kendi grubunu anlatma çabası bir anlamda afişe etmeye varabilecek olumsuz sonuçlar doğurabilir diye düşünüyorum. Örneğin BK üyelerinden biri olan Burak Bey'in kendine has bir enturajı vardır, kendileri edebiyat, müzik, sinema gibi konularda kişisel yazılar yazarlar, komşularını da bu tür yazılar yazan insanlardan ve hatta aile üyelerinden seçmiştir. Bununla beraber, ipliği en kolay pazara çıkarılacak kişi ise, bu yazıyı yazma cesarti ile birleşitirlerek, şahsım olmaktadır.

Ancak önemle belirtmek isterim ki bu çalışma "bakın ben ve biz nasıl da gangsta'yız" türünden bir söylem içermemekte, samimi sıcacık çikolata tadında falan bir ödev kağıdı teşkil etmektedir.

Blogum ve linkini verdiğim komşularımın gruplaşma noktasını ifadelemem için, kendi blogumdaki tematik ağırlık merkezini seçmem gerekiyor. Aslında bu zor bir şey çünkü çorba haline geldi konular, gündelik bir "sevgili günlük" havası yok değil. Ama bunun dışında insanlarla ortaklık kurduğum konular müzik ve sahne sanatları alanlarına dahil gibi duruyor. Eli yüzü düzgün sayılabilecek yazıları da bunlar üzerine yazıyorum zaten.

İşte tam da bu konularda üretim yapan fanzinella.blogspot.com, dinoaah.blogspot.com, hurhilmipir.blogspot.com, bozukkaset.blogspot.com, suetkafa.blogspot.com, örnek olarak sayılabilir bu tür bir gruplaşmaya, ki bu insanlar da birbirlerinden haberdarlar. Ortada örülmüş bir kader birliği ağı olduğu bile söylenebilir, uğraşılır ve linkler takip edilirse L Word Chart'tan beter sonuçlar çıkabilir. Aynı şekilde Boğaziçili bir takım rahatsız indie olarak kocakafa.blogspot.com, farkyaralari.blogspot.com, phrenologist.blogspot.com, bakanel.tumblr.com da bir grupta toplanabilir.

Dışarıdan ise dino (dinoaah.blogspot.com) kişisinin enturajı örnek verilebilir. Kendisi sahne sanatları, görsel sanatlar ve çağdaş sanat gibi başlıklar altında toplanabilecek, bir ajanda havası taşıyan, inanılmaz faydalı bir blogun sahibi olmakla beraber, link listesinde de bu gibi insanların-grupların-kuruluşların adreslerini barındırmakta. Bu anlamda orası başlı başına bir blok hakikaten, kendisini bilmeyen-duymayan yok ve bu tür konularda bilgi toplamak için de ilk adres seçiliyor. Gaztelerde-dergilerde haberleri-yazıları görülüyor.

Ha ama bunlar salt bir toplumsallaşma güdüsünden mi yapılıyor? Büyük bir etkisi olsa da, dapdağınık ve yığın haline gelmiş kişisel alanların tematize edilerek sunulması, böylece bir kaynaktan diğerine ışık hızında geçilebilmesi, insanların birbirlerinin bilgisini-fikrini tamamlaması şahane-şugar ve kişisellikten uzak görünüyor. Kişisel alanlar bu şekilde işlevsellik kazanıyor, internetlerin koca ormanlarında kaybolmaktan kurtuluyor.

Sanırım şimdilik sadece bu kadar.

NOT: Bayram sezonu açıldı, aile ziyaretinden kaçmak isteyeni yazmaya davet ediyorum. En azından benim yapacağım budur.

kendi blogumda yazdığım ve sıfır (rakamla 0) ilgi gören, şopar merakımı doyurmaya yönelik bu yazı/ödevi ilginize sunmak isterim.


ego; fazla gelişmiş psikolojik savunma sistemidir.

kendinizi özel hissetmeniz egonun görevidir. sizi geri kalan yedi milyardan ayırmak onun görevidir. ve bu görevi beceremez. kurnazdır, becerdiğini hissettirir. inanırsınız.
bilinciniz yeni yerine gelmeye başladığından beri kendinizi hep ileride, ulaşılması zor olan noktaya koyarsınız hayal kurarken. ama başlarda hepimiz aynıyız değil mi? ilkokul sıralarını ve arkadaşlarınızı düşünün. hepinizin üzerinde aynı üniforma, sizi ayıran tek şey çok da farkında olmadığınız cinsiyetiniz. yüzünüzün tipi. boyunuz, kilonuz. kokulu silginiz olup olmaması, renkli kalemtraşınız. sadece fiziksel.
büyüdükçe ortamdan ortama aktınız, o insanlardan ayrıldınız. yenileriyle tanıştınız. egonuz gizlice çalışıyor biriktiriyor. karakter veritabanı oluşturuyor bilinçaltınızda. ileride lazım olacak; bunlardan birini seçmeniz lazım.
insanoğlu son iki yüzyılda medenileşme yönünde farkedilebilir adımlar atsa da, içindeki ilkelden hiç kurtulamayacak belki de. etrafınızda binlerce kişi dolaşmasına rağmen yalnız hissedeceğiz. ve o kabile bulma ihtiyacı, sürüye katılma hissi egomuzun getirdiği özel hissetme ve kendini ayırmayla birleşerek konumuzun ana başlığını oluşturacak;bloklaşma.
tdk> blok: 2. birden çok bölümü bir araya getirilmiş olan, bir bütün oluşturan.
biz bölümleriz, bütün blok. metalciler, tikiler, emolar gibi çok yüzeysel ve kokuşmuş bir örnek verebilirdim. bu konu sosyolojik ve psikolojik açıdan, onlarca sınıflandırmayla incelenebilir, o derece derin. biz daha ilgimizi çekebilecek bir ortamda, sanal bir somutlukla bloklaşmanın en hasının yaşandığı, blog dünyasında araştırmamızı gerçekleştirelim.
sınıfları, blokları nasıl ayrıştırabiliriz? çok basit. başlangıç noktası olarak bir blog belirleyin. diğer bloglara verdiği linklerle kendisi birbirleriyle ilintilidir. ve hepsini ifade edecek ortak bir başlık bulabilirsiniz.
mesela "yemek tarifi veren otuz yaş üstü kadınlar".
ödev: seçeceğiniz herhangi bir blog blokunu en güzel örnekleriyle, irdeleyerek anlatınız. isterseniz birden çok tane seçin. valla.


 

Bugün Konuşanlar | Kollektif Beyin Boşaltma Saçmalama Saçmalatma Çarpma Çarpılma Çarpılama Alanı | 2007-2009 | Tüm Hakları Çamaşır Dolabının Çorap Çekmecesinde Saklıdır