ouch.

evet sayın konuşanlar, yepisyeni bir döneme hazır mısınız?
madem cinsel devrimi hallettik, vakit tinsel devrim dönemidir!
sıkıldın mı ruhundan? hemen koş, modifikasyon sırasına gir, dokunulduğunda mükemmel "tinnn" sesi çıkaran ruhun senin olsun. Hem de çeşitli seçeneklerle beraber:

-baştançıkarıcıtaştankaştin0.1 - tinn sesi bedeninizin en mahrem yerlerinden eşsiz bir tınıyla yükselecek, karşı cinsin tüm kalelerini zapt edecek, ruhunuzun derin tıngırdamasına hayran bıraktıracak. Sarı saç ve dev güneş gözlüğü hediyeli bu kampanyamız yaz başına kadar sürmekte.

-derinuçurumlarasürüklertin0.3 - uhrevi tinnn sesi çıkaran bu modelde, sesin çıktığı derinliği görmek için çevrenizdekiler sıraya girecek, yüksek bilinç ve tinsel piliç halinize bir nevi tapınmayla bakmaktan kendilerini alamayacaklardır. yanında the complete idiot's guide to hare krishna tamamen ücretsiz hediyemizdir.

-zevklerrenklergelsenibeklertin1.6 - en çok talep gören bu modelimizde, tinn sesi ruhunuzdan taşarak bilimum toplu eğlence yerlerini etkisi altına alacak, disko topları sizin tininizin tinnn etmediği yerde dönmemeye başlayacak. çeşitli ünlü dj'ler tarafından remixlenmiş tinnn sesinizin dvd formatında 32 kısım halinde hediye edileceği modelimiz için bambaşka mükemmellikte bir teklifimiz de var: seçtiğiniz bir partnerle gelin, siz zevklerrenklergelsenibeklertin1.6 sahibi olurken partneriniz baştançıkarıcıtaştankaştin0.1 edinsin, 2 kullanımlık limuzin-kırmızı halı-yosun banyosu seti sizin olsun.

Yaz sezonu dampinglerimiz için bizi aramayı ihmal etmeyin, sonradan boşuna inlemeyin.


zu risiken und nebenwirkungen lesen sie die packungsbeilage und fragen sie ihren arzt oder apotheker.

http://www.sulukulegunlugu.blogspot.com/

Burayı okumak şöyle bir... şimdilik.

Çalışma aşağıdakidir:



Çalışmanın ve sahibinin ismini vermemeye özen gösteriyorum, zira google aramalarında ipsiz sapsız kimseler gelmesin artık, virüs salan sitelere link veren yorumlar gelmeye başladı, aman diyeyim.

Perspektiflerimiz aşağıdaki gibidir:

* Çalışma sahibi, bu çalışmayı AIDS vak'asının yarattığı trajedi için yaptığını belirtmektedir.
* Şarkının giriş dizesi ozon tabakasının delinmesinden bahsetmekte, yine insani bir tavır sergilemektedir.
* Şarkı sözlerinin geri kalanı pek ele gelir bir veri sağlamasa da, temel mesajı iletebilir haldedir.
* Çalışmayı yapan kişinin, bu tip marjinal çıkışlarının mevcut bulunduğu, Türk müzik piyasasının sevimsiz ve sansasyonel bir siması olduğu bilinmektedir.
* Yaptığı işlerde zeka ve estetik olmasa dahi, dönemine ve cemiyetine bir karşı duruş sergilemekte, bu kapsamların çok ötesinde bir cesaret taşımaktadır.
* Seçtiği hassas konuları, çekebileceği dikkat üzerinden kazanacağı paraya alet ettiği düşünülebilir; ne var ki albümü satın alınacak bir U2 değil bahsettiğimiz kişi, daha ziyade youtube mecralarında ve televizyon şovlarında izlenip izlenip dalga geçilicek biri. Yani bu işten, yapacağı herhangi bir şeyden daha çok para kazanacağını düşündürecek bir verimiz yok. Bu durumda gerçekten içerikle ilgili kişisel bir dertlenme ile mi yola çıkmaktadır? Yoksa maddiyatın da ötesinde, bir onaylanma arzusunun tezahürü müdür bu? Bu konuda da pek umutlu değilim, zira duyarlılık içeren bu konular, Türkiye'de pek cevap alamıyor.
* Yoksa şahıs, sadece aklını mı kaçırmıştır? Bu akıl kaçırma, döneminin diğer isimlerinin akıl kaçırmalarından daha üst bir seviyede midir? Yoksa daha kabul edilebilir bir yanı var mıdır?
* Son olarak, bu şahsa sanatçı, yaptığı işe sanat diyebilmemiz ya da diyemememiz için elimizde yeterli kanıt var mıdır ve bunlar nelerdir?


Buyrun.

"no passion is stronger in the breast of man than
the desire to make others believe as he believes."

-woolf


Bu konuyu ele almanin cesitli yollari mevcut. Oncelikle yazinin dogasini tam olarak kavramamiz lazim. Hukuki bir cevap ile orjinal olanin ve de yeni olanin tanimini yaparak kolayca siyrilabilir ve de cozume kavusturabiliriz. Ama sorun adlandirmadan daha otede burada sifatlar konumuna gecen yazarlardan bahsediyoruz ve de toplumun adlandirmasi ya da yargilamasindan muzdarip oldugumuz goz onunde bulundurulusa neticede kaygimiz daha cok eseri yaratanin bakis acisindan ele alinilmali. Gundelik bir sorun, gundelik bir sikinti, okutulan eserin anlasilmamasi ya da takdir edilmeye calisirken yeteri kadar renkli sifat bulunulamamasi sonucunda herkesin cogu zaman entellektuel statu kaygisi ve de cesitli nedenlerden dolayi sik sik basvurdugu bir yontem olana benzetme metodu elestirilmis olmakla beraber siki bir devrimci emel gudulmustur. Kendi ustune bir kagit ancak dokuz kere katlanabiliyordu, biz daha ne kadar katlayacagiz bu kagidi? Ya da dokuz kere katladiktan sonra hangi delige sokacagiz?

Sanal bir ortamda yazilan bu yazinin sahibinin dolgun blogunu goz onunde bulundurursak kendisi de anonim ve de gercek olmayan dunyanin bize sundugu olasiliklarin farkinda. Anonim olmanin nerelere cikabileceginin de farkinda oldugunu biliyorum. Bunu kontrol ederken anonim olmamak ve farkli olmak icin neler yapariz? Blogumuza layout seceriz, guzel bir banner koyar, cumlelerimizi okunabilir hale getiririz. Sonrasinda yetmez saga sola link koyabiliriz, koydurabiliriz. Ulasilabilir ve de okunabilir kilmak icin elimizden geleni yapmak isin en basit kismi. Ruhunu vermek ve de donatmak, stilize etmek ya da hamurunu yogurmak, amac gutmek ya da kanalize etmek, haykirir ve digerlerinin arasinda farkedilir hale getirmek ise en zorlu kismi. Farklilik derdi, karakter meselesi haline geldiginde icsellesir ve de benzetme sorun olarak bu noktada karsimiza cikar.

Oncelikle yazarin uslubu ya da yazari yazar yapan kelimeleri siraya dizme yetisi ve de anlam yukleme yetisinden bahsedelim. Bu bir gelisim surecinin urunudur, yazmayi ogrenmek hatta ve hatta konusmayi ogrenmek kim bilir belki anlamsiz heceler olusturabilme yetisi dahi bize dogustan gelen kabiliyetler degil. Sesimiz belki bir sekilde biyolojik temelli bize aktarilan bir organ ama kullanmayi ve de islev kazandirmayi ogrenme sureci dahi diger kimselerin ornek alinmasi sonucu iletisim kurmaya gerek duyan kucugun taklidinden daha oteye gecememekte. Hayatin bir noktasinda annesinin karnindan halihazirda konusabilen bir bebek dogmasini ben istemez miydim? Isterdim, hatta cok hos olurdu. Bir ilk olurdu. Tarihe gecerdi. Ama biz bu mucizeye neden tutunurduk? Cunku onceki dogumlardan ayrilabilir "bir" ozelligi barindirir ve de digerlerinden ayrilamayacak kadar digerlerine benzer yine de digerleriyle ayni tutulamayacak derecede digerlerinden farklidir.

Yazilanin da kistaslari vardir, yazi yazi olmaktan cikmamali bu bir kural, yalniz yazi oncekilere bir sekilde benzememelidir seklinde bir kuralimiz yok. Bir sekilde ayni yaziyi alip baska insanlara bu siiri ben yazdim diye yediremeyiz, bu hirsizliktir bazen plagiarism. Esinlenerek bir eser yazabiliriz, sonuna ben bu hikayeden duygulandim yazariz olur biter. Bazen alinti yaparsin, guzel taglere benzer facebook sayfalarinda. Pastiche teknigi ise bir yazari cozmenin en guzel metodlarindan biridir. Belli basli bazi kelimelerin yerini degistirmeden koruruz ama yine ayni uslubu taklit etmeye calisarak aradaki bosluklari kendi dusuncelerimiz, hislerimiz ile doldururuz. Yaratirken kaygisiz olmak ve de kuralsiz olmak cogu zaman serbest kalan dusuncelere hedef degildir bazen en zorlu edebi turlere yamanmaya calisirken kendimizi en guzel cumleleri kuruyorken buluruz. Bu bir sanat ise eger kesinlikle tesaduflerin dogumlar ve de dogumlarin en buyuk tesadufler oldugunu soylemeden gecmemek lazim. Anin, mekanin, insanlarin ve de yasanilanlarin sentezi sonucunda o anda ortaya cikacak bir dusuncenin olasiliklari kirip gectiginin farkina iste bu noktada varmamamiz gerekir.

Ok yaydan bir kere cikti mi? O zaman soylenecek soz cidden az. Bir gun bir arkadasimla kavgaya tutustuk ve de onun makinesi ile benim cekmis oldugum fotografta cirkin cikmis oldugu gerekcesi ile fotografi bana sormadan sildi. Durum siradan iki arkadas arasinda kavgaya sebep olmayabilir ama inanin ki bizim aramizda telif haklari sorunu caglardir suregelen bir davadir ve asla da dusmemistir. Bundan dolayi sinirlenen ben, cekmis oldugum fotografi orjinal haliyle degil baska halleriyle modifie ederek degerlendirebilecegimi bu yuzden de silinmemesi gerektigini savunurken karsimdaki model ise bu fotografin hic bir yerde hic bir sekilde gozukmesini istemedigini dogmatik sekilde bana yediriyordu. Sinirlendik. Sonuca halen ulasamamakla beraber dusundugumuz gibi en demokratik hali ile bundan sonra oylama metodu ile fotograflari silmeye basladik. Iki silinsin oyu alan fotograf silinir. Ancak hala gorusum degismis degil, hala modelin cekmeme izin verdigi andan itibaren fotograflar uzerinde bir soz hakki olmadigini dusunuyorum. Cunku ben fotograf cekerken ona guzel cikacagina dair bir garanti vermedim ve de sevip sevmedigi umurumda degil. Bence guzel ise guzel kalacaktir onun dediklerini dinleyebilirim ancak o benden daha ilerisini gorebildigini kanitlamadikca ben bildigimi ona nasil anlatabilirim. Vector yapariz illustrator'da mukemmel olur hem pikseli de dusuk sonrasinda kenarina yazilar koyariz o bu su derken ben susuyorum ve karsimdaki bir sekilde fotografi bana sormadan cort diye siliyor? Iste bu damarima cok dokunmustu. Ancak ne yazik ki dediginde hakli, onun da bir soz hakki olmali fotograf ustunde. Ben o resmi elime gecirdigimde belki pornografik bir calisma yapacagim ve sonrasinda bunu goren model soklardan sok begenecek kendine. Yaratan ve yargilayan arasindaki bag bundan daha yuce. Bireysel ve de kendi isine bakan rand insani olmayi asla beceremedim, hala digerlerini dinliyorum ve de onlarin istedikleri sekilde hareket etmeye ozen gosteriyorum en azindan minimum nezaket iyidir. Degil mi?

Sonra yaratilanin sanal ortamda seruveni komiktir aslinda. Oncelikle bir yazi yazarsiniz, dilinizi iyi secmeniz lazimdir. Hakim olmadiginiz alanda yazmak istemezsiniz, en azindan cogunlugun dilini takip etmeniz onerilir oteki turlu bir sekilde okuyucu kesimi o siteye dustugunde bu da nesi ibresi ile anlamadan yazinizi parcalayabilir. Bunun disinda nereye koyuldugu da cok onemli. Halihazirda belli kriterleri ve de isleyis ozellikleri olan sitelerde formatlar vardir, kurallar vardir, submit etmek her baba yigidin harci degildir. Her eser de her yere submit edilmez, edilemez. Yaratilanin gercek hayattaki seruveninin bir simulasyonudur bu. Her eser herkese okutulmaz, her eser her kitaba koyulamaz ve de her okutulan veya koyulan eser okuyucuya ulasamaz. Topluma bir yaziyi submit etmek, sorun da iste burada ortaya cikiyor.

Intellectual property law handbook icerisinde cok guzel bir satir vardir patent sahibi her kimse kendi kendisinin polisi o olacaktir. Bir eseri ustunuze aldiginizda baska birinin kullanmasi karsisinda ses cikarmazsaniz patent hic bir sekilde sizi korumayacaktir. Yine kendinizi koruyacak olan sizsiniz. Bir sekilde bunu yaziyorum cunku dusunuyorum ki eserin kitleye birakildigi andan itibaren yazarin (her ne kadar yazilar patent almasa dahi yasanin ruhu geregi baglantilandirarak.) yorumlarla yuzyuze kaldigini, bu yaziyi kullanmak isteyenlerle, gerekli saldirilar, gerekli yorumlar ya da gerekli elestirilerle kendisinin birebir ilgilenmesi gerektiginin gerekliligi gozler onunde. Anlanan bir eser de anlanmayan bir eser kadar yazarin sorumlulugu altindadir ve de kirbacla alin bunu anlayin dayatmasi olanaksiz gozukmektedir. Ok yaydan ciktigi andan itibaren okun gokyuzunde topladigi tum bulutlar oku atana geri donecek hatta ve hatta okun oldurmesi olasi insanin babasi gelip sizden hesap soracaktir; neden onu oldurdu okun? Zararsiz bir ok atmak ve de hic bir sey geri getirmeyeceginden emin olmak bir cozum ancak cesur olup olmadigi tartisilir, kaldi ki kim bu derecede notr bir eser verebilir ki? Hadi oku atarken hedefimizi zarar vermeyecek sekilde secelim dersek kuzu kuzu yazarsak da sadece elestirilerden siyrilmak ve de ona buna benzetilmemek icin yazmis oluruz. Kaygilarin bizi goturdugu yer acik; kaygilar bizi standardize eder. Endise ile ve de alacagimiz feedback, yorum dogrultusunda yazmak o yuzden cogu zaman yanlistir. Istedigin icin yazsan?

Istedigimiz de bu degil mi zaten? Anladigim kadariyla siir okumayan ve siir yazan, dogdugundan haberdar olmayan dogum yapan ya da kalemi kagidi bulan herkes yazi yaziyor. Yasadiklarimiz var, gorduklerimiz var ve de yalniz kaldigimizda en iyi terapi: yazmak. Iki yol vardir secilebilecek bu durumda, anlasilmak ya da anlasilmak. Brandon ile konusmalarimizdan birinde yakiniyordum, anlasilmadigimi dusunuyordum. Anlasilmaya ihtiyacim var miydi? Cogu zaman yoktu ama inaniyorum ki yazan ve yaratan her insanin takdir kaygisiyla yaratmasa dahi ortak dili ya da ortak metodlari ile, algi esigini asmadan yarattigi durumlarda anlasilmasindan daha dogal bir sonuc olamaz. Bazi sabahlar kalkip insalarin neden bu kadar az okudugunu ve de bu kadar yazan oldugunu farkettigimi ve de gunumun bukowski'den farksiz gectigi anlara tanik olan kimseler var. Bu bir aci, icimde tasidigim. Icimde tasimadan once, disariya yansittigim belki cunku ruyalarimda bana belirmedigi surece pek farkinda degilim diger insanlarin neler yaptiginin. Tartismanin ilerleyen bir sekansinda "teshir icin mi yaziyorsun?" sorusu yonetildi bana. Bu yaptigim ayip miydi? Yazarak okunmak istememden daha dogal ne vardi? Yine bir hata mi yapmistim? Nerede? Cekici degildigim yeteri kadar, daha yuzeysel ve daha sacmalayan oldugum her seferde parlayabiliyordum. Toplumun mekanizmalarini cozmekle alakali bir durumdu ANCAK yazarken hedefini bilmek. Iste bu imkansizdi. Iste bu, yersizdi. Yazmak, yazinin keyfi icin yazildiginda sonsuz bir cukur gibi olur. Kaybedersin kendini icinde ve de 100 sayfadan uzun romanlar bu sekilde cikar ortaya. Digerleri otuzuncu sayfada tikanir kalir.

Yazarin sahanligi ya da tam olarak yaptigi nedir? Yazmaktir. Daha ileri gidebilir mi? Bazi kosullarda yazdigini savunmasi gerekir, arkasinda durmasi ya da ekstradan aciklamalar getirmesi gerekir ancak hic bir sekilde eserin yargilarina karismaya hakki yoktur. Anlasilmak ya da anlasilmaktir temel hedefi yazar kisinin. Woolf, Orlando adli eserinin cogu sayfasinda soylu bir erkek olarak romana baslayan Orlando'nun yazarlar dunyasina bakis acisini ve de yazarlarin tavirlarini inceler. Greene adli bir cok kitabi basilmis olan kisi edebiyat alaninda cok buyuk bir sona geldigimizi, artik yaraticiligin olmadigini, yeni hic bir eser verilemeyecegini savunur ve de konusurken lafi geveleyerek konficyus'a getirir. Aslinda kendisi kisirdir, ancak kendi vasiflarini genele itaf eder. Yuzyillar once ayni dertten muzdariptir herkes. Bir facia ile yuzlesmeyi ya da yuzlesiyormus gibi yapmayi cok severiz. Yazdigimiz yazi ile sanki son nokta koyulacak ve de edebiyat dunyasinin olumu resmi sekilde belgelenecek gibidir. Bitti, bu sefer oldu. Derken, her seferinde yeni bir nefer, yeni bir bezmis lider ve de yeni bir hayalet konacaktir ustumuze. Yeni bir akim? Drama ihtiyaci? Adrenalin oyunlari.

Ayn Rand ayni sekilde orjinal olan konusundaki yargilarini the fountainhead adli eserinde belirtir. Mimari alandan orneklerle bu romanini susleyen Rand iki karakterin zitlasmasini eserin temeline oturtur. Roark mimari alanda gecmisten gelen hayalet akimlarin bir sekilde binayi post modern diyecegimiz kolaj, sentez, patchwork haline getirdigini ve de yaratilmamis binaya resmen tecavuz ettigini savunur. Gecmisten siyrilmamiz ve de binayi kendi olasiliklarimiz, kendi cagimizin anlayisi ile yeniden tasarlamamiz, tam anlamiyla yoktan varetmemiz gerektigine inanir. Her cagin, her materyalin, her durusun ve de her insanin kendine has olani ortaya cikarmasi ancak kulturden arindirilmis, yaraticiliga meyil veren utopik bir ortamda olabilir. Esinlenmeler ve de benzetmeler ise edebiyat alaninda cok sevdigimiz iki unsurdur. Metaforlar siirlerin kalbini olusturur, dolayli yoldan ya da direkt olarak bir sekilde somutluklara baglamak anlatiyi kolay sindirilir hale getirir. Parantezler icinde alinti yapmak ya da arkamizda gecmisten gelen buyuk bir destegin oldugunu bilmek icimizi rahatlatir. Dusunceleremizi referanslar ile kanitlamaya alismis, bunun egitimini almis, karsimizdaki insanlarin zaten her kosulda bize inanmadan bizi ezip gececegini bildigimiz icin belki kendimizi silip birer serial-quoter olmusuzdur. Buna inanmak guc.

Her zamanki gibi bir orta nokta mecvut. Gecmisin ve de bireysel olan yasamisligin destegini sirtimiza alarak yazmaya baslamak, sikildigimizda ona dayanmak ve de guc almak, devam etmek icin neden ve de yazmak icin vektor bulmak her zaman yararli bir eylemdir. Kulturel bollugun oldugu alanda bazi dusuncelere ulasmak ve de kulturun efendisi konumuna gelmek daha kolaydir; bu dogrultuda gelecegin yaraticilarini dogurmak uzere olan bir toplumdan da ogrenmenin on plana cikacagi tekrar metodunu uygulamak duser. Bu durumda referanslarla suslu yazilar bizim cikarimiz icin degil gelecekte bunlari okuyacak olanlarin cikari icin yazilmis olacaktir. Egoist olan Roark ise bu tekrari bozar ve de ubermensch'e benzer bir sekilde beklentileri yikar. Sonuc: objektivist yaklasimi ile kendi ahlak kurallarini ve de dusuncelerini empoze etmeye calismadan kendi yolunda yalniz basina yuruyen bir ermis olur. Bir iki yandas bulacaktir kendine, sevdigi insanlar olacaktir ama yukseklerde gozu yoktur kendisinin, mutevazidir. Nerede durmasi gerektigini bilir. Ogrendiklerinin ve de yapabildiklerinin karsisinda kendini mucizevi ya da ustun gormez, ses cikarmadan yurur.

Potansiyelinin farkina varan insan tehlikelidir. En guzel ornegi heroes dizisi olacaktir bunun. Bir gun kalktigimizda yeteneklerimiz oldugunu gorsek cidden ne yapardik? ya da bunun gibi sorular. Joyce olmeden once "anlamiyorlar degil mi?" sorusunu son nefesiyle telafuz etmeye calisirken potansiyelinin farkina vararak yazisini olmayanlarin doruguna cikarmis olabilir ancak finnegan's wake adli eserini kendi dilinde anlamak icin bel fitigi olmak ya da kitabin yaninda companion okumak lazim.

Boylece yavas yavas sifatlandirilamayacak bir eserin hipotetik varligina aclik duyuyor hale geliriz. Cunku onceden yapilan ya da yapilmis olanlar bizi ilgilendirmemektedir. Gecmis oldugumuz donemlerin yikici ve de yeniden yapilandirmayi vaad edici nutuklarina karni tok biri olarak, her edebi galeyan ya da felsefi akimlasma cabasi karsisinda notr durmak gerekebilir, acaba hangisi zamanin ve de toplumun zirhlarini delip gececek? Cunku cogu zaman kitlelere ulasma hedefi olan haykirislar kucuk bir kitle icerisinde kalir ve de dogamayan ates bocekleri gibi sonerek amacina ulasmadan soner. Yukselen emellerin ya da isteklerimizin tatmin edilemez olusu asla bizi durdurmamali ancak inaniyorum ki tamamen kulturel baglardan kopmayi hedeflemekten uzak dino'nun cagrisi ve de sikinti duydugu konu adlandirilmalar ile ilgili. Adlandirilamayacak bir yazi yazmaya ne dersiniz? Ya da gecmis sifatlarin hic birini tasiyamayacak bir eser vermeye neden calismiyoruz? Belki imkansiz oldugunu biliyoruz, belki de keyfi ve de sahsi bir eylem olarak yazma surecinden ciktigimizda kendimizi en iyisini yapmis olsak dahi bir sekilde diger yazarlara benzer gormekten alikoyamiyoruz. Ben digerlerine benzemekte dert yanmam, gelistirilmis bir argumanin her icerikle degeri vardir gozlerimin onunde. Bir marjinalizasyon derdinden uzak ya da orjinal yorum yapma kaygisindan siyrilmis olarak sakin sekilde yazmak ve de cogu zaman kulaklari kapali yazmaya devam etmek. Saniyorum cagimizda bu kadar yazan arasinda gercekten yazanla yazari ayirt edecek olan da bu kriterdir. Adamak kendini, mukemmellige ya da yazdiklarinin diger eserlere benzerligine degil, toplumu ya da digerlerini tatmin etmeyi degil onlari kaldirabilecek ve de onlarin soylediklerini kaldirabilecek eserleri yaziyor olmak; iste amacim tam olarak da bu. Yeni dogan bir bebegin konusmasini ister miydim? Isterdim, hatta bu bir mucize olurdu.

Yine de her sabah kalkip, icimde bir sizi hissedip yanimdaki arkadasima donup « insanlar okumuyorlar. » diyerek uzulecegim. Tanzimatvari ince hastalikli engin nezaketli bir bireyle alakam olmamasina ragmen, gun icerisinde aklima gelen ilk dusunce bu. Sonrasinda bir anim daha var, egitim hayatindan memnun olmayan genc bir arkadasla ayni dertten muzdariptik. Projeler vardi, fikirler vardi ve belki de bir alev, ancak su gune kadar ne yaptin sorusuna kesin bir cevap yoktu. « Herkes yaratiyor, herkes sanat, herkes nefes aliyor, herkes icerisinde benim yerim yok » felsefesi dunyanin en tehlikeli sularindan bir tanesi, belki de o yuzden gozlerini cuzi miktarda kapatmak, kulaklari duymadan yazmak ve de en onemlisi bitmemis projeler hakkinda konusmamak lazim. Tabi, dogaldir bazi donemler digerlerinin yaptiklarina kendini kiyaslayarak nerede oldugunu dusunebilirsin ama her nasil otobiyografi yazarinin kendi hakkinda o kadar sayfayi doldurmak icin narsistlikten payini almasi gerekiyorsa, yaptigina asik olmayan kimsenin Keating gibi olanlarin gozunde de digerlerinin yargilari kendilerininkinden yukarida tasinacak, boylece alkis aldigi surece kendini degerli sanacaktir.

Oteki halde, sorun nerede bilemiyorum?

Ac kalip, surunerek hayatlarini dolduran bir ruhlar silsilesi karsimda oldugu surece ben, onlar kadar vermedigim ya da yapamadigim icin kendimi eksik hissederim. Bukowski'yi begenmiyorsun, ben de ayni sekilde Sartre'dan nefret ettim. Butun eserleri secim ve de secmek hakkinda olup bir adam nasil kendisine tek bir es secemez? Butun bu ogutlerden sonra neden poligami? Hic anlamadim, dusuncelerini kendi istekleri dogrultusunda degistiriyor muydu yoksa bu filozof? Tutarli degil miydi? Yaptiklarini medyatize ediyor, kafelerde surtuyor ve de yapmadiklarini bastirip yillardir temiz bir sicil ile temcit pilavi gibi bize okutuluyor muydu? Hatta ve hatta fransiz liselerinde lise son mufredati sadece bu konu uzerine mi dayaniyordu? Savunmasi neydi. . . Yazdiklari ve yasadiklari arasindaki bu ucurum, rahatsiz etmekten daha fazla bir etkide bulunmadi bana. Entellektuel kapasitenin ve de bunu yedirebilmenin ustalik gerektirdigi malum, insanlarin hayatlarini yargilamak ve de eserlerine hukum giydirmek sacma olmakla beraber uslubunu almak ve de karakterini almamak mumkun. No need for drama, we have enough already.

Bir oykunme, bir esinlenme sorunu olarak ele aldim. Dino'ya bir cevap ya da karsit bir yazi degildir, sadece dusun dusun yazisidir. Son noktada ise hayatim boyunca cesitli karakterler kilifina kendimi sokarak Ian Brown'un dedigi gibi social chameleon olma yolunda ilerleyen bir insan olarak, cogu zaman seffaflik ya da karaktersizlik suclamasi ile karsi karsiya kaldim. Kulturun ya da senligin hafif bir esinti gibi estigi zaman yikmadigini gorenler icin yeterli siddette buyuk bir ego ile vuramiyordum belki. Cok guzel ornek, Woody Allen'in Zellig tiplemesi. Ayni odada bulundugu kisilere ayak uyduramayacagi korkusuyla sekil degistiren adam. Yasayanlariniz, bunu yasadiginiz anlariniz vardir elbette ki ancak yorulmadiniz mi?

Oykunmenin, ozenmenin, taklit etmenin hatta ve hatta baska birinin hayatini yasamanin neresi kotu? En fazla iki uc sene boyle dayanirsin, sonra gider curuk tahtalarini toplarsin. Getested. Onun disinda biz metaforlari severiz bu diyarda. . .


Peki, annesinin karninda konusan bebekler?
Ne dersiniz?
Guzel olmaz mi?

PS: Ben okumadim yaziyi, edit lazim olabilir. Lazimsa buyrun, cekinmeyin.

süper sıkıldım lan.

dans tiyatorası linki koyayım bari:

Part 1
Part 2
Part 3
Part 4
Part 5
Part 6
Part 7
Part 8
Part 9
Part 10
Part 11
Part 12
Part 13


hadi ödev de koyayım, ne düşündüğünüzü merak ettiğim bir mesele var. komşum dino bey şöyle bir konuyu şöyle ele almış, bana sorsan artı bin veririm, siz ne diyorsunuz bu bukowski-beatnik-genet kafalalaşmalarına, merak ediyorum. buyrun yazın. ödevini yapana dondurma var.

şimdi evet, bi adorno kolay yetişmiyor.
bir lacan, deleuze, lukacs da öyle.
heidegger ve althussser de keza, kolay kolay yetişir mi canım?
freud ve eagleton da, evet evet.

peki bi vuzi kolay yetişir mi sorarım size. beynim yandı lan, bi ayda bu heriflerin yarısı öğrenilmeye çalışılır mı ya!! bi de bunlar direkt teatral kişiler de değil, anca kuramcılar yani...


evet, yakınmayı bırakmak lazım... sınav döneminden dolayı olsa gerek, pek sessizleşti buralar, çıkıp göbek atıcam yani, öylesine boş. atışacak birini bulun bana, aşık atıcam onla:)

tiyatro festivali geliyor gençler, ilgililerin haberi olsun.

öpüldünüz.

Poem of Iasc

Pt.1

If he had three wishes to think -of
And three candles to lit
And if the fish won't stink
Still the bird wouldn't fly with it
Some casanova men that wink
With their eyes they admit
That the strong one wouldn't sink
If only the fish'd lead'em in an ocean sink

Then you can see through my eye
In and out of your lullaby
Seperate wisdoms to bird and I
Won't do any good to my corpse dry.

A fish won't do right.

Fish won't pack won't see what is on his right
He wouldn't leave and to his left always some fight
Rough night, he won't drink fhisky tonight
He'd write. . .

"Because I sleep eyes wide open
Seeking a prince (charming) comin even
For my burden is of steel and so I count
Faith is sinful, wrong and so seven"

Fishy would slip!
But oceans won't last my dear.

He'd flip
And he won't last where oceans shrink to my fear.

"Coz' I have three dreams and an eye to see
Ocean breeze and salty water to dye
Blue; dreary blue, it already is I told you I won't lie
Fish gotta swim miles yet to die..."

For seekers of this kind
Blue of sky and marine so up high
Will you always colour my day so that I find
Each day a blue ocean and some blue sky to say hi

The flow which is nothing but is to follow
He went with it, he went with sorrow
He went ashore, handed in that life I borrow;

On the first page he'd written a note
The second my birth
My third his earth
Fifth; more modern filth...

Water and felllow fishies bid on me
He'd say "Bidonville not on me..."
Tide on me, sun upon us,
Wave guide me: son of lust
Wave me. . . goodbye

Underwater fell the soul with ripples
Where the graves are deeply hidden
And deaths are triple

For he was flying and supposed to be rising to reach the skies
For he must've read somewhere that there is a paradise if one flies
Yet he was descending and profoundly hurt like plundered ships
No blood on his scales, nor a word in between his two lips

He went on floating into shades of blue,
Some green weed stuck to his body as if with glue...
Which death to follow now, where to seek the true?
Fine, tints o'gloom and vodka rhum would do.

Where ravens and sparrows comprehend
That a fish has yet to come to his end
He'd stand up and say for no one else'd defend:

"Fish won't last but neither would you
Fish can't last but his eye would too
Merry the man who chew my kin, my crew
I be the one to sue"

Falling fish joined the mainstream of his life
Falling apart in pieces of five,
He left me a life to dive
Over him I said I'm alive...

şahika tekand XXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXX
stüdyo oyuncuları XXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXX
oedipus üçlemesi XXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXX/
oyun bittikten sonra bile tir tir titreyen bırendın XXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXX
gidin izleyin.



ayyrıca; bu bienal için fikir üretmeye başlasak diyorum. bienal metnini kimler okudu? yarın bir şeyler yazmaya başlayacağım ve metni okuduğunuzu varsayacağım.
neden bu kadar ciddiye aldığımı sormayın. ya da sorun, cevabım kişisel bir ifadeleme ihtiyacından çok, bu kadar ümit veren bir işe destek olalım, yönünde olacak. ve belki de bir kez olsun söyleyeceklerimizi ciddi ciddi sarfedip, ciddiye alınmayı bekleyelim. ya da öyle bir şey yapalım ki, ancak ciddiye alınmadığında ne dediği anlaşılsın.

ogeday'ın güzel fikirleri var konuyla ilgili. buraya yazmasını rica ediyorum kendisinden artık.

bugün can sıkıntısından pencereme oturmuş sokağımı seyrederken (kendimi bu şehre asla ait hissetmiyorum ama bu sokağı benimsiyorum, tüüüm parke taşlarıyla beraber) arkaya doğru gerinince yatağıma düştüm. türlü debelenmeler sonucunda baş aşağı yataktan sarkarken buldum kendimi.

şimdi çok gariptir ki ben bu şekilde uyandığımı bile bilirim. (evet çok deli uyurum) ama ilk defa bugün dikkatimi dürttü.



insan
tersten
dünyaya
bakıyor
ken

dünya çok komik

öyle böyle değil, kahkahalar atarken buldum kendimi. düşünsenize.. ters dönmüş.. bir dünya.. her gün rastlanan bir şey değil ne de olsa.

kapılar ters
dolaplar ters
kitaplık ters
duvardaki resimler, yazılar, fotoğraflar ters

saçların sarkıyor

sanırım kan beynimi rahatsız ettiğinden (yerçekimi diye bir şey var ya) kafamı kaldırdım. kahkahalarım sonlandı. ama olsun, ben dünyanın komik yanını görmüştüm. ben dünyanın o an^ını yakaladım! ben diyorum ki..

size de komik gelmiyor mu?





fotoğraf: http://www.flickr.com/photos/74895944@N00/2355715050/

xxxxxxxxx
nedir bu?
ben kavrayamıyorum.





i think i need some help.

Küreselleşen bienal kafasından farklı olarak, ellerine bavullarını, bavullarına da herkesten gelen işleri doldurup gezecek olan iki kişinin, insana delicesine umut veren çalışması ve çağrısı için:

1. Uluslararası Gezici Tahran Bienali - Kentsel Kıskançlık

Tam da kastedilenin yaşandığı bir ülkede barınanlar olarak mutlaka bakın derim.
Hatta inisiyatif/kollektif olarak bir çalışma bile oluşturulabilir. Ya da kişisel bile olsa bi katılım söz konusu olmalı bence. Şahsen ben düşünmeye başladım bile, az zamanımız var.

Fikri, önerisi olan?

Ya da burada hep beraber fikirler üzerinden bir tartışma ve yaratım süreci yaşayıp, işin görsel kısmında Eda, Simin ve Oge'den yardım alsak?

Konuşun sevgili insanlar. Burda geyik meyik rahatsız olduğumuz ya da garipsediğimiz bissürü şeyi anlattık. Zaman zaman yaşadığımız ülkenin bizden geri kalan kısmını anlayamaz hale geldik. Ya da dünyaya karşı ikirciklendik. Ogeday Fransa'dan mütemadiyen bildirdi hayatını.

Ki mesele kentsellik-kıskançlık değil. En azından ben çok farklı çıkarımlar yaptım.
Neyse çağrı metnini okuyun bir, konuşalım sonra.

Korku bir bagimlilik olabilir. Adrenalin ihtiyaci? Hayatlarimizda heyecan ve de sasirmaya o kadar alismis, izledigimiz aksiyon filmlerindeki vahset dahi bize yetmiyor hale gelmis boylece daha fazlasi icin bizi zorlarken biz duyarsizlasmis olabiliriz. Seni tanimiyorum, ama dusunuyorum ki korku ile isimiz var bu davada. O yuzden bu gevelemeyi sona erdirip baska konulardan bahsedecegim, yeterli bilgim olunca daha acik bir teshis koyabilirim.

Ogeday ismi. . . Cengiz han'in ilk oglunun adi, babamin adi cengiz oldugu icin bana aktarilan bir isim. Insanlarin akillarinda kalmami kolaylastiran bir isim. Kimse unutmuyor beni boylece. Hediyemsi lanet denebilir. Ogeday aslen ogedey eski mogolca'da. O donemlerde kullanimi akilli, selim anlamlarina tekavul ediyor. Ama gokyuzu kokunden turedigine dair inanclar var, baska bir kesim ise ogeday'in aslen yukselen demek oldugunu savunuyor. Daha sonrasinda ogeday, oketay haline geliyor sertlesmeler yuzunden buradan da bir e harfi duserek gunumuzdeki oktay kelimesini veriyor. Ortak, halka ait olan, umumi anlamina gelen oktay ise kelimenin gokyuzu kokenli oldugunu kanitlar gibi aslinda.

Butun bu kelimelerimden sonra sabah yazmis oldugum mesajin esliginde dinledigim sarkiyi yollamam lazim. Flunk'a ben de bayiliyorum, hatta ve hatta son bir haftadir herkes yasta yeter artik yine me bu seklinde. Morning star, six seven times, indian rope trick, see thru you. . . Musetta ise dunyanin farkli bir yerinde. Ben boyle sozlere boyle bir muzikalite eklendigini hayatimda gormedim. Ophelia's song ile asik olmustum gecen sene bu italyan kokenli gruba. Su siralar peace&melody diyorum.

http://www.divshare.com/download/4096542-a14


 

Bugün Konuşanlar | Kollektif Beyin Boşaltma Saçmalama Saçmalatma Çarpma Çarpılma Çarpılama Alanı | 2007-2009 | Tüm Hakları Çamaşır Dolabının Çorap Çekmecesinde Saklıdır