Kış.
Hayatımın kışları.
Kış kış diye bir yansılama fiili de varken üstelik.

Önce sadece anneme örgü örmeyi öğretmesi konusundaki baskılarımla başlardı. Sonra annemle kömürlüğe odun taşımamızla devam ederdi. Bedenselliğimin arttığı mevsim; hem de bedenimi en az önemsediğim, en çok unuttuğum, en ulaşılmaz kıldığım mevsim olmasına rağmen. Bacaları seyrettiğim ve içimdeki hislere anlam veremediğim mevsim. Uykularımın garipleştiği. Çoğalan kabuslar. Çokça sınavlar. Annemin iyi olayım diye yaptığı bol vitaminli salataları. Yatağın serinliğinin hoşuma gittiği geceler. Kıbrıs Şehitleri'nde yürürken, caddenin girişindeki kuruyemişçinin kavurduğu leblebi kokusu. Yüz gram leblebi alıp caddede aheste aheste yürümem. Eldivenim olmadığından ellerimi hissetmemem. Havanın erken kararması, içimdeki sevinç. Akşamlara saklanmak. Okul çıkışı nargile konağına gidip ısınmak, nargile içmek, kitap okumak, Yıld'la teoloji tartışmak. Gibi bir şey. Sonra bir şekilde duyularımın keskinleşmesi. "It's in the water, baby". Kış, yaşanabilirliğini, zorluklarıyla birlikte getiriyor. Doğa seni hazırlıyor kendine. Rüzgar bileyliyor o duyuları. Evin soğukluğu sertleştiriyor. Ama soğuk havada kemiklerim ağrıyor, bileklerim kolay burkuluyor. Sonra zaten yeni şeyler eklendi. Yitimler eklendi mesela. Benim yaşadığım tüm kışlarda duygular yiter. Kalbin üşürken nasıl koruyabilirsin içindekileri? Yazın koynuna koyduğun o rahatlatıcı buzu nasıl taşımaya devam edersin? Yaz sıcağında başlayan aşklar kışa takılır. Kışı atlatabilen aşklar en fazla ölüme.

Benim kışlarım. Tekilliğin kışları. Tekinsizliğin kışları. Kar yağmıyor ama yürüdüğüm yolların buz tutmadığını kimse söyleyemez. Yine de güçlenir insan, hep buna inandım. Koyu mavi sabahların beni götüreceği belirli bir "destinasyon" ve "destin" var. "Bu sabahların bir anlamı olmalı." Yoksa bile, öyle düşünmek zorundayım.

Akşamların şehre erkenden indiği zamanlar boyunca.

_________

Bonus siktim, vizeye çalışmam gerekirken saatledir şunu yazmaya uğraşmam bile saçmalık. Ama bunu yazmasaydım, patlardı. Kendime de böyle açıklama yaparım.

Kış gelirken fırtınalar içten dışa eser bende.

İlk soğuk rüzgar tenimi kestiğinde bir önceki seneki dokunuşunu hatırlarım. Son selamında içimden geçenler birer birer gelir geçer içimden, rüzgarın kendisinden çok içimden geçenler titretir. Her mevsimde yaşanır bu, her farklı kokuyla ama kışın, sıcağın mayışıklığından çıkartan soğuk havanın keskinliğinden olsa gerek, her şey çok bi daha keskin adımlarla gelir. Son seferse çok sancılı geçti, kokular gelene kadar fark etmemiştim ki duyularım paslanmışlar, hepsini pandora'nın kutusu gibi bir kutuya tıkıp sadece o kutuyu hisseder etmişmişim kendimi, ayağımdaki görünmez bağ yüzünden. Bu sefer yıllar sonra ilk defa yürüyormuşçasına hem acımam hem coşmam ondan.

Bir soğuk bir sıcak bir soğuk bir sıcak derken kaynar sudan çıkarılıp buzlu su doldurulmuş gibi çatlayan başım, tenim, ellerimdir kışı selamlayan.

parmağı kesik eldivenler giymek, kat kat kumaşa bürünmek, sırılsıklam olmak, bir de ciğerlerinden çıkan her nefesi görebilmektir ki en önemli olan; ağzından çıkan bulutlar, kendinizden de saklayın bir sır vericem; sigarayı sevmemin de en sebebi o zaten...

dışı soğudukça içi kaynarcasına başını alıp gitmelerin, denizin köpüren dalgalarıyla yağmurla ıslanmanın mevsimi kış.

*kolay kolay tiskinmem ama en çok kardeşimin sümkürüğünden tiksinmem sanırım. tabi benim başım çatlarken o hönkürt hönkürt hönkürür, böyle de söylenerek karşılıklı hasta pasta geçiririz kışı biz...

*kar yağıcak, ama yağmıycaksa vişne reçeli yağmasını talep ediyorum, kırmızı kırmızı kan damlaları gibi, herkes yapış yapışlıktan şok içinde kaçışırken bitek ben sokak ortasınada kalayım, gülim onlara...

*şömine başında masal anlatmalıyız bence, iç ısınması için. (serbest çağrışım; şömine=karga, karga'da masal günleri mi yapsak, kahve-kanyak eşliğinde?)

*odam ıscacık efendim, beklerim bi çorbamızı içmeye... (aslında tam sıcak çikolata mevsimi de geliyor ama.)

. . .

tek hecelilerin arttığı mevsimdir kış.

kar gibi.

düşmeye başlar hece hece. nerden geldiklerini kestiremediğiniz birer mucize.

heceler yuvarlanırken bir şarkı arar insan, diline dolansın diye. yerli / yabancı bir tad.

yerlilerden ; http://www.youtube.com/watch?v=XtgwjX943TM (hmm.. tam aradığınız olabilir)

biraz uzaklara gitmek istediğinizde ise ; http://www.youtube.com/watch?v=mTDDyLoE3xY derde derman olabilir.



bugün konuşanlar yazarlarından su'nun bilogundaki kış yazısıyla kafamda uçuşan tilkilerle geldim size canlar. Sınavın belkemiğini bir kompozisyon oluşturacak yine; ancak sınavın bonus soruları da mevcut; bonuslarla girelim:

* hayatınızda kimin kırmızı burnundan akan smük tiksindirmez sizi?
* artık kar yağmadığına göre, kağın yerine yağabilecek bir şey yazınız.
* kışın içi de çok üşüyen varlıklar olarak, kendimizi nasıl ısıtabiliriz?
* eviniz yeterince ısınıyor mu? deeermişim.

Evet komposizsyon konusu, çok basit; "Kış nedir? Sizin kışınız nasıl bir şeydir?"

En beyenilene sahlep ısmarlicam.

Kış geliyor bağra çağra...


 

Bugün Konuşanlar | Kollektif Beyin Boşaltma Saçmalama Saçmalatma Çarpma Çarpılma Çarpılama Alanı | 2007-2009 | Tüm Hakları Çamaşır Dolabının Çorap Çekmecesinde Saklıdır