Aimed Attack.

"no passion is stronger in the breast of man than
the desire to make others believe as he believes."

-woolf


Bu konuyu ele almanin cesitli yollari mevcut. Oncelikle yazinin dogasini tam olarak kavramamiz lazim. Hukuki bir cevap ile orjinal olanin ve de yeni olanin tanimini yaparak kolayca siyrilabilir ve de cozume kavusturabiliriz. Ama sorun adlandirmadan daha otede burada sifatlar konumuna gecen yazarlardan bahsediyoruz ve de toplumun adlandirmasi ya da yargilamasindan muzdarip oldugumuz goz onunde bulundurulusa neticede kaygimiz daha cok eseri yaratanin bakis acisindan ele alinilmali. Gundelik bir sorun, gundelik bir sikinti, okutulan eserin anlasilmamasi ya da takdir edilmeye calisirken yeteri kadar renkli sifat bulunulamamasi sonucunda herkesin cogu zaman entellektuel statu kaygisi ve de cesitli nedenlerden dolayi sik sik basvurdugu bir yontem olana benzetme metodu elestirilmis olmakla beraber siki bir devrimci emel gudulmustur. Kendi ustune bir kagit ancak dokuz kere katlanabiliyordu, biz daha ne kadar katlayacagiz bu kagidi? Ya da dokuz kere katladiktan sonra hangi delige sokacagiz?

Sanal bir ortamda yazilan bu yazinin sahibinin dolgun blogunu goz onunde bulundurursak kendisi de anonim ve de gercek olmayan dunyanin bize sundugu olasiliklarin farkinda. Anonim olmanin nerelere cikabileceginin de farkinda oldugunu biliyorum. Bunu kontrol ederken anonim olmamak ve farkli olmak icin neler yapariz? Blogumuza layout seceriz, guzel bir banner koyar, cumlelerimizi okunabilir hale getiririz. Sonrasinda yetmez saga sola link koyabiliriz, koydurabiliriz. Ulasilabilir ve de okunabilir kilmak icin elimizden geleni yapmak isin en basit kismi. Ruhunu vermek ve de donatmak, stilize etmek ya da hamurunu yogurmak, amac gutmek ya da kanalize etmek, haykirir ve digerlerinin arasinda farkedilir hale getirmek ise en zorlu kismi. Farklilik derdi, karakter meselesi haline geldiginde icsellesir ve de benzetme sorun olarak bu noktada karsimiza cikar.

Oncelikle yazarin uslubu ya da yazari yazar yapan kelimeleri siraya dizme yetisi ve de anlam yukleme yetisinden bahsedelim. Bu bir gelisim surecinin urunudur, yazmayi ogrenmek hatta ve hatta konusmayi ogrenmek kim bilir belki anlamsiz heceler olusturabilme yetisi dahi bize dogustan gelen kabiliyetler degil. Sesimiz belki bir sekilde biyolojik temelli bize aktarilan bir organ ama kullanmayi ve de islev kazandirmayi ogrenme sureci dahi diger kimselerin ornek alinmasi sonucu iletisim kurmaya gerek duyan kucugun taklidinden daha oteye gecememekte. Hayatin bir noktasinda annesinin karnindan halihazirda konusabilen bir bebek dogmasini ben istemez miydim? Isterdim, hatta cok hos olurdu. Bir ilk olurdu. Tarihe gecerdi. Ama biz bu mucizeye neden tutunurduk? Cunku onceki dogumlardan ayrilabilir "bir" ozelligi barindirir ve de digerlerinden ayrilamayacak kadar digerlerine benzer yine de digerleriyle ayni tutulamayacak derecede digerlerinden farklidir.

Yazilanin da kistaslari vardir, yazi yazi olmaktan cikmamali bu bir kural, yalniz yazi oncekilere bir sekilde benzememelidir seklinde bir kuralimiz yok. Bir sekilde ayni yaziyi alip baska insanlara bu siiri ben yazdim diye yediremeyiz, bu hirsizliktir bazen plagiarism. Esinlenerek bir eser yazabiliriz, sonuna ben bu hikayeden duygulandim yazariz olur biter. Bazen alinti yaparsin, guzel taglere benzer facebook sayfalarinda. Pastiche teknigi ise bir yazari cozmenin en guzel metodlarindan biridir. Belli basli bazi kelimelerin yerini degistirmeden koruruz ama yine ayni uslubu taklit etmeye calisarak aradaki bosluklari kendi dusuncelerimiz, hislerimiz ile doldururuz. Yaratirken kaygisiz olmak ve de kuralsiz olmak cogu zaman serbest kalan dusuncelere hedef degildir bazen en zorlu edebi turlere yamanmaya calisirken kendimizi en guzel cumleleri kuruyorken buluruz. Bu bir sanat ise eger kesinlikle tesaduflerin dogumlar ve de dogumlarin en buyuk tesadufler oldugunu soylemeden gecmemek lazim. Anin, mekanin, insanlarin ve de yasanilanlarin sentezi sonucunda o anda ortaya cikacak bir dusuncenin olasiliklari kirip gectiginin farkina iste bu noktada varmamamiz gerekir.

Ok yaydan bir kere cikti mi? O zaman soylenecek soz cidden az. Bir gun bir arkadasimla kavgaya tutustuk ve de onun makinesi ile benim cekmis oldugum fotografta cirkin cikmis oldugu gerekcesi ile fotografi bana sormadan sildi. Durum siradan iki arkadas arasinda kavgaya sebep olmayabilir ama inanin ki bizim aramizda telif haklari sorunu caglardir suregelen bir davadir ve asla da dusmemistir. Bundan dolayi sinirlenen ben, cekmis oldugum fotografi orjinal haliyle degil baska halleriyle modifie ederek degerlendirebilecegimi bu yuzden de silinmemesi gerektigini savunurken karsimdaki model ise bu fotografin hic bir yerde hic bir sekilde gozukmesini istemedigini dogmatik sekilde bana yediriyordu. Sinirlendik. Sonuca halen ulasamamakla beraber dusundugumuz gibi en demokratik hali ile bundan sonra oylama metodu ile fotograflari silmeye basladik. Iki silinsin oyu alan fotograf silinir. Ancak hala gorusum degismis degil, hala modelin cekmeme izin verdigi andan itibaren fotograflar uzerinde bir soz hakki olmadigini dusunuyorum. Cunku ben fotograf cekerken ona guzel cikacagina dair bir garanti vermedim ve de sevip sevmedigi umurumda degil. Bence guzel ise guzel kalacaktir onun dediklerini dinleyebilirim ancak o benden daha ilerisini gorebildigini kanitlamadikca ben bildigimi ona nasil anlatabilirim. Vector yapariz illustrator'da mukemmel olur hem pikseli de dusuk sonrasinda kenarina yazilar koyariz o bu su derken ben susuyorum ve karsimdaki bir sekilde fotografi bana sormadan cort diye siliyor? Iste bu damarima cok dokunmustu. Ancak ne yazik ki dediginde hakli, onun da bir soz hakki olmali fotograf ustunde. Ben o resmi elime gecirdigimde belki pornografik bir calisma yapacagim ve sonrasinda bunu goren model soklardan sok begenecek kendine. Yaratan ve yargilayan arasindaki bag bundan daha yuce. Bireysel ve de kendi isine bakan rand insani olmayi asla beceremedim, hala digerlerini dinliyorum ve de onlarin istedikleri sekilde hareket etmeye ozen gosteriyorum en azindan minimum nezaket iyidir. Degil mi?

Sonra yaratilanin sanal ortamda seruveni komiktir aslinda. Oncelikle bir yazi yazarsiniz, dilinizi iyi secmeniz lazimdir. Hakim olmadiginiz alanda yazmak istemezsiniz, en azindan cogunlugun dilini takip etmeniz onerilir oteki turlu bir sekilde okuyucu kesimi o siteye dustugunde bu da nesi ibresi ile anlamadan yazinizi parcalayabilir. Bunun disinda nereye koyuldugu da cok onemli. Halihazirda belli kriterleri ve de isleyis ozellikleri olan sitelerde formatlar vardir, kurallar vardir, submit etmek her baba yigidin harci degildir. Her eser de her yere submit edilmez, edilemez. Yaratilanin gercek hayattaki seruveninin bir simulasyonudur bu. Her eser herkese okutulmaz, her eser her kitaba koyulamaz ve de her okutulan veya koyulan eser okuyucuya ulasamaz. Topluma bir yaziyi submit etmek, sorun da iste burada ortaya cikiyor.

Intellectual property law handbook icerisinde cok guzel bir satir vardir patent sahibi her kimse kendi kendisinin polisi o olacaktir. Bir eseri ustunuze aldiginizda baska birinin kullanmasi karsisinda ses cikarmazsaniz patent hic bir sekilde sizi korumayacaktir. Yine kendinizi koruyacak olan sizsiniz. Bir sekilde bunu yaziyorum cunku dusunuyorum ki eserin kitleye birakildigi andan itibaren yazarin (her ne kadar yazilar patent almasa dahi yasanin ruhu geregi baglantilandirarak.) yorumlarla yuzyuze kaldigini, bu yaziyi kullanmak isteyenlerle, gerekli saldirilar, gerekli yorumlar ya da gerekli elestirilerle kendisinin birebir ilgilenmesi gerektiginin gerekliligi gozler onunde. Anlanan bir eser de anlanmayan bir eser kadar yazarin sorumlulugu altindadir ve de kirbacla alin bunu anlayin dayatmasi olanaksiz gozukmektedir. Ok yaydan ciktigi andan itibaren okun gokyuzunde topladigi tum bulutlar oku atana geri donecek hatta ve hatta okun oldurmesi olasi insanin babasi gelip sizden hesap soracaktir; neden onu oldurdu okun? Zararsiz bir ok atmak ve de hic bir sey geri getirmeyeceginden emin olmak bir cozum ancak cesur olup olmadigi tartisilir, kaldi ki kim bu derecede notr bir eser verebilir ki? Hadi oku atarken hedefimizi zarar vermeyecek sekilde secelim dersek kuzu kuzu yazarsak da sadece elestirilerden siyrilmak ve de ona buna benzetilmemek icin yazmis oluruz. Kaygilarin bizi goturdugu yer acik; kaygilar bizi standardize eder. Endise ile ve de alacagimiz feedback, yorum dogrultusunda yazmak o yuzden cogu zaman yanlistir. Istedigin icin yazsan?

Istedigimiz de bu degil mi zaten? Anladigim kadariyla siir okumayan ve siir yazan, dogdugundan haberdar olmayan dogum yapan ya da kalemi kagidi bulan herkes yazi yaziyor. Yasadiklarimiz var, gorduklerimiz var ve de yalniz kaldigimizda en iyi terapi: yazmak. Iki yol vardir secilebilecek bu durumda, anlasilmak ya da anlasilmak. Brandon ile konusmalarimizdan birinde yakiniyordum, anlasilmadigimi dusunuyordum. Anlasilmaya ihtiyacim var miydi? Cogu zaman yoktu ama inaniyorum ki yazan ve yaratan her insanin takdir kaygisiyla yaratmasa dahi ortak dili ya da ortak metodlari ile, algi esigini asmadan yarattigi durumlarda anlasilmasindan daha dogal bir sonuc olamaz. Bazi sabahlar kalkip insalarin neden bu kadar az okudugunu ve de bu kadar yazan oldugunu farkettigimi ve de gunumun bukowski'den farksiz gectigi anlara tanik olan kimseler var. Bu bir aci, icimde tasidigim. Icimde tasimadan once, disariya yansittigim belki cunku ruyalarimda bana belirmedigi surece pek farkinda degilim diger insanlarin neler yaptiginin. Tartismanin ilerleyen bir sekansinda "teshir icin mi yaziyorsun?" sorusu yonetildi bana. Bu yaptigim ayip miydi? Yazarak okunmak istememden daha dogal ne vardi? Yine bir hata mi yapmistim? Nerede? Cekici degildigim yeteri kadar, daha yuzeysel ve daha sacmalayan oldugum her seferde parlayabiliyordum. Toplumun mekanizmalarini cozmekle alakali bir durumdu ANCAK yazarken hedefini bilmek. Iste bu imkansizdi. Iste bu, yersizdi. Yazmak, yazinin keyfi icin yazildiginda sonsuz bir cukur gibi olur. Kaybedersin kendini icinde ve de 100 sayfadan uzun romanlar bu sekilde cikar ortaya. Digerleri otuzuncu sayfada tikanir kalir.

Yazarin sahanligi ya da tam olarak yaptigi nedir? Yazmaktir. Daha ileri gidebilir mi? Bazi kosullarda yazdigini savunmasi gerekir, arkasinda durmasi ya da ekstradan aciklamalar getirmesi gerekir ancak hic bir sekilde eserin yargilarina karismaya hakki yoktur. Anlasilmak ya da anlasilmaktir temel hedefi yazar kisinin. Woolf, Orlando adli eserinin cogu sayfasinda soylu bir erkek olarak romana baslayan Orlando'nun yazarlar dunyasina bakis acisini ve de yazarlarin tavirlarini inceler. Greene adli bir cok kitabi basilmis olan kisi edebiyat alaninda cok buyuk bir sona geldigimizi, artik yaraticiligin olmadigini, yeni hic bir eser verilemeyecegini savunur ve de konusurken lafi geveleyerek konficyus'a getirir. Aslinda kendisi kisirdir, ancak kendi vasiflarini genele itaf eder. Yuzyillar once ayni dertten muzdariptir herkes. Bir facia ile yuzlesmeyi ya da yuzlesiyormus gibi yapmayi cok severiz. Yazdigimiz yazi ile sanki son nokta koyulacak ve de edebiyat dunyasinin olumu resmi sekilde belgelenecek gibidir. Bitti, bu sefer oldu. Derken, her seferinde yeni bir nefer, yeni bir bezmis lider ve de yeni bir hayalet konacaktir ustumuze. Yeni bir akim? Drama ihtiyaci? Adrenalin oyunlari.

Ayn Rand ayni sekilde orjinal olan konusundaki yargilarini the fountainhead adli eserinde belirtir. Mimari alandan orneklerle bu romanini susleyen Rand iki karakterin zitlasmasini eserin temeline oturtur. Roark mimari alanda gecmisten gelen hayalet akimlarin bir sekilde binayi post modern diyecegimiz kolaj, sentez, patchwork haline getirdigini ve de yaratilmamis binaya resmen tecavuz ettigini savunur. Gecmisten siyrilmamiz ve de binayi kendi olasiliklarimiz, kendi cagimizin anlayisi ile yeniden tasarlamamiz, tam anlamiyla yoktan varetmemiz gerektigine inanir. Her cagin, her materyalin, her durusun ve de her insanin kendine has olani ortaya cikarmasi ancak kulturden arindirilmis, yaraticiliga meyil veren utopik bir ortamda olabilir. Esinlenmeler ve de benzetmeler ise edebiyat alaninda cok sevdigimiz iki unsurdur. Metaforlar siirlerin kalbini olusturur, dolayli yoldan ya da direkt olarak bir sekilde somutluklara baglamak anlatiyi kolay sindirilir hale getirir. Parantezler icinde alinti yapmak ya da arkamizda gecmisten gelen buyuk bir destegin oldugunu bilmek icimizi rahatlatir. Dusunceleremizi referanslar ile kanitlamaya alismis, bunun egitimini almis, karsimizdaki insanlarin zaten her kosulda bize inanmadan bizi ezip gececegini bildigimiz icin belki kendimizi silip birer serial-quoter olmusuzdur. Buna inanmak guc.

Her zamanki gibi bir orta nokta mecvut. Gecmisin ve de bireysel olan yasamisligin destegini sirtimiza alarak yazmaya baslamak, sikildigimizda ona dayanmak ve de guc almak, devam etmek icin neden ve de yazmak icin vektor bulmak her zaman yararli bir eylemdir. Kulturel bollugun oldugu alanda bazi dusuncelere ulasmak ve de kulturun efendisi konumuna gelmek daha kolaydir; bu dogrultuda gelecegin yaraticilarini dogurmak uzere olan bir toplumdan da ogrenmenin on plana cikacagi tekrar metodunu uygulamak duser. Bu durumda referanslarla suslu yazilar bizim cikarimiz icin degil gelecekte bunlari okuyacak olanlarin cikari icin yazilmis olacaktir. Egoist olan Roark ise bu tekrari bozar ve de ubermensch'e benzer bir sekilde beklentileri yikar. Sonuc: objektivist yaklasimi ile kendi ahlak kurallarini ve de dusuncelerini empoze etmeye calismadan kendi yolunda yalniz basina yuruyen bir ermis olur. Bir iki yandas bulacaktir kendine, sevdigi insanlar olacaktir ama yukseklerde gozu yoktur kendisinin, mutevazidir. Nerede durmasi gerektigini bilir. Ogrendiklerinin ve de yapabildiklerinin karsisinda kendini mucizevi ya da ustun gormez, ses cikarmadan yurur.

Potansiyelinin farkina varan insan tehlikelidir. En guzel ornegi heroes dizisi olacaktir bunun. Bir gun kalktigimizda yeteneklerimiz oldugunu gorsek cidden ne yapardik? ya da bunun gibi sorular. Joyce olmeden once "anlamiyorlar degil mi?" sorusunu son nefesiyle telafuz etmeye calisirken potansiyelinin farkina vararak yazisini olmayanlarin doruguna cikarmis olabilir ancak finnegan's wake adli eserini kendi dilinde anlamak icin bel fitigi olmak ya da kitabin yaninda companion okumak lazim.

Boylece yavas yavas sifatlandirilamayacak bir eserin hipotetik varligina aclik duyuyor hale geliriz. Cunku onceden yapilan ya da yapilmis olanlar bizi ilgilendirmemektedir. Gecmis oldugumuz donemlerin yikici ve de yeniden yapilandirmayi vaad edici nutuklarina karni tok biri olarak, her edebi galeyan ya da felsefi akimlasma cabasi karsisinda notr durmak gerekebilir, acaba hangisi zamanin ve de toplumun zirhlarini delip gececek? Cunku cogu zaman kitlelere ulasma hedefi olan haykirislar kucuk bir kitle icerisinde kalir ve de dogamayan ates bocekleri gibi sonerek amacina ulasmadan soner. Yukselen emellerin ya da isteklerimizin tatmin edilemez olusu asla bizi durdurmamali ancak inaniyorum ki tamamen kulturel baglardan kopmayi hedeflemekten uzak dino'nun cagrisi ve de sikinti duydugu konu adlandirilmalar ile ilgili. Adlandirilamayacak bir yazi yazmaya ne dersiniz? Ya da gecmis sifatlarin hic birini tasiyamayacak bir eser vermeye neden calismiyoruz? Belki imkansiz oldugunu biliyoruz, belki de keyfi ve de sahsi bir eylem olarak yazma surecinden ciktigimizda kendimizi en iyisini yapmis olsak dahi bir sekilde diger yazarlara benzer gormekten alikoyamiyoruz. Ben digerlerine benzemekte dert yanmam, gelistirilmis bir argumanin her icerikle degeri vardir gozlerimin onunde. Bir marjinalizasyon derdinden uzak ya da orjinal yorum yapma kaygisindan siyrilmis olarak sakin sekilde yazmak ve de cogu zaman kulaklari kapali yazmaya devam etmek. Saniyorum cagimizda bu kadar yazan arasinda gercekten yazanla yazari ayirt edecek olan da bu kriterdir. Adamak kendini, mukemmellige ya da yazdiklarinin diger eserlere benzerligine degil, toplumu ya da digerlerini tatmin etmeyi degil onlari kaldirabilecek ve de onlarin soylediklerini kaldirabilecek eserleri yaziyor olmak; iste amacim tam olarak da bu. Yeni dogan bir bebegin konusmasini ister miydim? Isterdim, hatta bu bir mucize olurdu.

Yine de her sabah kalkip, icimde bir sizi hissedip yanimdaki arkadasima donup « insanlar okumuyorlar. » diyerek uzulecegim. Tanzimatvari ince hastalikli engin nezaketli bir bireyle alakam olmamasina ragmen, gun icerisinde aklima gelen ilk dusunce bu. Sonrasinda bir anim daha var, egitim hayatindan memnun olmayan genc bir arkadasla ayni dertten muzdariptik. Projeler vardi, fikirler vardi ve belki de bir alev, ancak su gune kadar ne yaptin sorusuna kesin bir cevap yoktu. « Herkes yaratiyor, herkes sanat, herkes nefes aliyor, herkes icerisinde benim yerim yok » felsefesi dunyanin en tehlikeli sularindan bir tanesi, belki de o yuzden gozlerini cuzi miktarda kapatmak, kulaklari duymadan yazmak ve de en onemlisi bitmemis projeler hakkinda konusmamak lazim. Tabi, dogaldir bazi donemler digerlerinin yaptiklarina kendini kiyaslayarak nerede oldugunu dusunebilirsin ama her nasil otobiyografi yazarinin kendi hakkinda o kadar sayfayi doldurmak icin narsistlikten payini almasi gerekiyorsa, yaptigina asik olmayan kimsenin Keating gibi olanlarin gozunde de digerlerinin yargilari kendilerininkinden yukarida tasinacak, boylece alkis aldigi surece kendini degerli sanacaktir.

Oteki halde, sorun nerede bilemiyorum?

Ac kalip, surunerek hayatlarini dolduran bir ruhlar silsilesi karsimda oldugu surece ben, onlar kadar vermedigim ya da yapamadigim icin kendimi eksik hissederim. Bukowski'yi begenmiyorsun, ben de ayni sekilde Sartre'dan nefret ettim. Butun eserleri secim ve de secmek hakkinda olup bir adam nasil kendisine tek bir es secemez? Butun bu ogutlerden sonra neden poligami? Hic anlamadim, dusuncelerini kendi istekleri dogrultusunda degistiriyor muydu yoksa bu filozof? Tutarli degil miydi? Yaptiklarini medyatize ediyor, kafelerde surtuyor ve de yapmadiklarini bastirip yillardir temiz bir sicil ile temcit pilavi gibi bize okutuluyor muydu? Hatta ve hatta fransiz liselerinde lise son mufredati sadece bu konu uzerine mi dayaniyordu? Savunmasi neydi. . . Yazdiklari ve yasadiklari arasindaki bu ucurum, rahatsiz etmekten daha fazla bir etkide bulunmadi bana. Entellektuel kapasitenin ve de bunu yedirebilmenin ustalik gerektirdigi malum, insanlarin hayatlarini yargilamak ve de eserlerine hukum giydirmek sacma olmakla beraber uslubunu almak ve de karakterini almamak mumkun. No need for drama, we have enough already.

Bir oykunme, bir esinlenme sorunu olarak ele aldim. Dino'ya bir cevap ya da karsit bir yazi degildir, sadece dusun dusun yazisidir. Son noktada ise hayatim boyunca cesitli karakterler kilifina kendimi sokarak Ian Brown'un dedigi gibi social chameleon olma yolunda ilerleyen bir insan olarak, cogu zaman seffaflik ya da karaktersizlik suclamasi ile karsi karsiya kaldim. Kulturun ya da senligin hafif bir esinti gibi estigi zaman yikmadigini gorenler icin yeterli siddette buyuk bir ego ile vuramiyordum belki. Cok guzel ornek, Woody Allen'in Zellig tiplemesi. Ayni odada bulundugu kisilere ayak uyduramayacagi korkusuyla sekil degistiren adam. Yasayanlariniz, bunu yasadiginiz anlariniz vardir elbette ki ancak yorulmadiniz mi?

Oykunmenin, ozenmenin, taklit etmenin hatta ve hatta baska birinin hayatini yasamanin neresi kotu? En fazla iki uc sene boyle dayanirsin, sonra gider curuk tahtalarini toplarsin. Getested. Onun disinda biz metaforlari severiz bu diyarda. . .


Peki, annesinin karninda konusan bebekler?
Ne dersiniz?
Guzel olmaz mi?

PS: Ben okumadim yaziyi, edit lazim olabilir. Lazimsa buyrun, cekinmeyin.

3 makbule:

  1. vuslat dedi ki...

    kadeşüt, sana hala aşığım:)

    ödevlerimi yapsana, ödeşiriz bak;)  

  2. casdechute dedi ki...

    ask borcumu mu oduyorum?
    unutma

    bu hayatta tum sevgi cekleri karsiliksizdir

    ahahaah

    borsaya actim kalbimin hissesi kalmadi

    fresh out =p

    ama tabi ki odevlerini yapabilirim.

    I was always a nerd you know. . .  

  3. Adsız dedi ki...

    selam ben senay, gercekten super bir site, eger facebook veya twitter varsa eklemek isterim...  


 

Bugün Konuşanlar | Kollektif Beyin Boşaltma Saçmalama Saçmalatma Çarpma Çarpılma Çarpılama Alanı | 2007-2009 | Tüm Hakları Çamaşır Dolabının Çorap Çekmecesinde Saklıdır